Bir toplumun fikri nasıl değişir? En yakınınızdakinin bile fikrini değiştirmek bu kadar zorken kitlelerin zihniyetini değiştirmek nasıl mümkün olabilir?
Her siyasi lider kendi vizyonunu benimsetmek, insanları etkilemek, onların zihniyetini değiştirmek ister. Siyasi liderlerin var oluş nedeni budur. Nathan Gardels‘in dediği gibi, “Siyaset dünyasının liderlerine, yaşadığımız dünyayı biçimlendirme görevi verilmiştir.”
Fakat insanların düşüncesini değiştirmek zordur. Değişime direnen sadece muhafazakârlar değildir, en açık fikirliler bile değişime direnç gösterirler.
Toplumların zihniyeti; gelenekler, değer yargıları, toplum psikolojisi gibi birçok değişkenin etkileşimiyle oluşur ve zamanla kemikleşir. Toplumların zihniyeti hiç değişmeyecek zannedilir.
Howard Gardner’a göre, zihniyetleri değiştirmeye talip olan bir siyasi liderin atması gereken mecburi adımlar vardır:
1- Liderin önce değişimin neden gerekli olduğunu (mantığını) ve yeni zihniyetle toplumun nasıl ilerleyeceğini anlatması gerekir. İnsanların yeni bakış açısını anlamaları gerekir. Ama “anlamak”, “ikna olmak” değildir.
2- Çoğumuz bize sunulan mantığı anlasak da kendi inançlarımıza sarılmayı tercih ederiz. Mevcut zihin kalıplarımız yeni düşünceyi kabul etmemizi engeller. Bu nedenle liderlerin, mantığın yanı sıra belki de mantıktan daha çok insanların duygularına hitap eden bir dil kullanmaları gerekir. Liderler topluma ilham verdikleri ölçüde destek bulurlar.
3- İnsanların hepsi aynı anlatım yoluyla anlayamayabilir. Herkesin anlama, irdeleme, özümseme şekli farklıdır. Liderlerin kendi vizyonlarını kitlelere aktarabilmek için farklı anlatım yollarını denemeleri gerekir. Her kitlenin anlayacağı bir dil mutlaka vardır.
4- İnsanların inançlarının değişmesinde bazen başlarına gelen büyük olaylar da etkili olur. Bunlar ekonomik krizler ya da deprem gibi felaketler de olabilir. Gerçek hayatın “büyük olayları” toplumların zihniyet değişimini tetikler. Özel hayatımızda olduğu gibi toplumsal olarak da düşüncelerimiz hayatın gerçek koşulları tarafından şekillenir. Liderler, bu “gerçek hayat olaylarını” kendi vizyonlarını anlatmak için bir kaldıraç olarak kullanmalıdırlar.
5- Liderin hitap ettiği kitleyle aynı dalga boyutunda olabilmesi gerekir. İnsanlar kendileriyle “aynı frekansta” olan liderlerle bağ kurarlar. Duygusal bağ kurmadan değil bir toplumu, tek bir kişiyi bile ikna etmek mümkün değildir.
Tarih boyunca bazı liderler toplumun algısında, inançlarında, değerlerinde ve davranışlarında köklü değişimler yaratma başarısını gösterdiler. Mahatma Gandi böyle bir liderdi. Gandi şiddete şiddetle, silaha silahla karşılık vermediği; düşmanlığı sevgiyle; saldırıyı merhametle karşıladığı için zihniyetleri değiştirebilmiştir.
Gandi’nin düşmanları hiç alışık olmadıkları bu “garip mücadele” karşısında hiçbir şey yapamaz hale geldiler. Gandi’ye göre şiddete başvurmadan mücadele etmek, cesurların en yüce erdemiydi.
Güney Afrika’da Mandela da Gandi’nin yoluna benzer bir yol izledi. Gerek Gandi gerekse Mandela sadece zihniyetleri değiştirmekle kalmadılar, tarihin akışını da değiştirdiler ve başka toplumlara da rol model oldular.
Turgut Özal ve Margaret Thatcher, çok eleştirilmiş olsalar da kendi toplumlarının zihniyetlerini değiştiren liderler oldular.
Türkiye, Turgut Özal’ın liderliğinde 1980’li yılların başında “Liberal Ekonomi” dönemine girdi ve ekonomi rekabete açıldı. Keşke bu dönem daha iyi yönetilebilse ve bugün herkesin eleştirdiği yozlaşmalar hiç olmasıydı ama bütün olumsuzluklara rağmen Özal döneminde Türk ekonomisi dış dünyayla bütünleşmeye başladı. Özal Türkiye’nin önünü açtı.
Özal verdiği röportajlarda sık sık “Türkiye’de ne turizm ne imar ne de başka bir konu… En önemli şey zihniyet değişimidir. Biz Türkiye’deki insanların zihniyetini değiştirdik.” derdi.
Keza “Demir Lady” lakabıyla anılan Margaret Thatcher döneminde de İngiltere bir zihniyet devrimi yaşadı. Thatcher dönemi İngiltere’de büyük bir sosyal ve ekonomik değişimin yaşandığı yıllar oldu.
Siyasi liderleri kahraman yapan onların zihniyetleri değiştirme becerileridir.
Gandi’nin söylediği gibi liderler “değişimin kendisi olduklarında” zihniyet değişimini gerçekleştirebilirler.
Einstein “Zihniyetleri değiştirmek, atomu parçalamaktan daha zordur.” der. Evet bir toplumun zihniyetini değiştirmek gerçekten çok zordur ama bir toplumun ilerleyebilmesi için zihniyet değiştirmekten başka çare de yoktur. Zihniyet Değiştirmek Atomu Parçalamaktan Zor!
Not: Bu yazıyı ilk kez Mayıs 2011 tarihinde yayınladım.
Konuyla İlgili Makale ve Linkler
- New Perspectives Quarterly
- Changing minds organization
- Lauren Keller Johnson “Tactics for Changing Minds”
- Power of Persuasion Collection
- Larry Hirschhorn, “Campaigning for Change”
- John Quelch, “How Political Marketing Can Learn from Consumer Marketing”
- Nelson Mandela
- Mahatma Gandhi
- Mahatma Gandhi, History & Politics, UCLA
- Margaret Thatcher
- Propaganda, Wikipedia
Yazının ilk yarısı (resime kadar) proje sunanların, yeni fikirlerini savunanların kendilerini ifade etmede yol haritası olmuş. Tek kelimesini bile fazla değil.
Bazen toplumlar da bireyler gibi davranabiliyor. Çılgınlıklar (!) yapabiliyor…
Hitler adında bir lider Alman toplumunun o devirde büyük çoğunluğunun sevgisini kazanan, büyük Almanya yaratma yolundaki "kavga"sını alkışlıyordu. Bugün ise Hitler dediğimizde Almanlar başlarını öne eğiyorlar. Bir toplumun değer yargılarını, yaşam tarzını, hayatını algılama şeklini değiştirmek zor olmakla beraber imkansız değil. Bir kitle hipnozu gibi. Büyük halk kitlelerinin bir hedefe yöneltilmesi tıpkı hipnotik bir etki gibi… Hitler konuşmaları ile verdiği enerji ile kitleleri peşinden sürükleyebildi. En kötü kararlarını bile Alman Halkının çoğu alkışladı, o kararların peşinden koştu…
Burada önemli olan "toplumsal mimarlığın", "toplumsal yapıyı" ne tür bir estetik kaygıyla değiştirdiğidir diye düşünüyorum. Konu ahenk ve estetik konusudur. En fonksiyonel yapıyı, inşaatı yapıp; 900 katlı bir gökdelen elde edebilirsiniz ama estetik açıdan o bir "ucube" ise fonksiyonellik sadece mekanik bir fayda verecektir.
Keza "toplum" da öyle, kişi başına düşen milli gelir isterse "20bin dolar olsun", değer yargıları, hayatı algılayışı, estetik anlayışı düşük ise; o paralar; "sadece tüketmek" yarışı için kullanılıyorsa, refah algısı sadece "mekanik" bir olgudur diye düşünüyorum. "Yozlaşarak zenginleşmek" ilerleme değildir gibi geliyor bana. İlk-orta öğretimde resim ve müzik eğitimine ayrılan (!lütfedilen) ders saati bize nekadar estetik bakışımız olduğunun referansıdır diye düşünüyorum. Beynimizin sadece mantık ve parayla ilgili kısmını çalıştırarak bir toplumun ilerleyebileceğini düşünemiyorum… Ve şu an ülkemizde yaşatılan budur diye düşünüyorum; "yozlaşma"
Dilerim ülkemizde de bir gün gerçek aydınlanma çağı başlar, "bilim ve sanattaki" gerçek değerler ortaya çıkar ve övünç kaynağımız bunlar olur.
Sevgilerimle,
Tanjan ÖZBİLGİ