Merkezden yönetim, çoğu zaman, çok etkin bir yönetim biçimidir. Hedef koyma, bu hedefe uygun stratejiler belirleme, karar alma, uygulatma ve denetleme yetkilerinin tek elde toplanması, sistemin çok hızlı ve etkin çalışmasını sağlar.
Gücün merkezde toplandığı durumlarda, merkezden uzak birimlerin sesleri çıkmaz; tartışma ve değerlendirmelerle hiç zaman kaybedilmez; hızlı karar alınır, hızlı uygulamaya geçilir. Sistem, merkezin iradesini hayata geçirmek için çalışır.
İster bir şirket olsun, isterse bir ülke, merkezi sistemlerde bütün sorumluluk liderdedir. Bütün öncelikleri lider belirler ve liderden başkası inisiyatif kullanamaz. İnsanların bu çekinik tavrı, zamanla liderin hem gücünün hem de sorumluluk alanının daha da artmasına neden olur. Gücü, merkezde toplayan yönetim anlayışları, liderin gücüne güç katar.
Kaynakları tek elden yönetmek, kuralları merkezden belirlemek, denetimi tek elden yapmak, çoğu durumda çok hızlı ve çok etkin bir sistem yaratır.
Otoriter merkezi yönetimlerin, demokrasi değil ama zenginlik ürettiği ülkeler var. Hızlı büyüme başarısı gösteren birçok ülkenin, otoriter bir yönetime sahip olduklarını görüyoruz. Uzakdoğu’da Güney Kore, Çin, Singapur gibi ülkelerde, otoriter merkezi yönetimler, önemli ekonomik başarılar kaydettiler.
Gücün tek elde toplanması, kısa dönemde ekonomik büyüme sağlasa da, başka alanlarda çok önemli bazı aksaklıklara yol açar. Uzun dönemde merkezi yönetimlerin zaafiyetleri daha belirgin olur.
1. Merkezi yönetimin güçlü olması, karar almayı ve uygulamayı hızlandırır ama, bu durum her zaman yönetilenlerin lehine sonuçlar doğurmaz. Gücün merkezde toplandığı, çevre birimlerin karar yetkisine sahip olmadığı sistemlerde, merkez sadece kendi önceliklerini hayata geçirir. Bu durum, zamanla şirketlerin de, ülkelerin de sahip oldukları potansiyelin altında başarı göstermelerine neden olur.
2.Güç merkezde toplanıp denetim dışında kaldıkça, lider istese de istemese de kendi gücünün esiri olur. Güç zehirlenmesi, bu durumu anlatan bir kavramdır. Ülke yönetiminde demokrasi seviyesini artırmak, şirket yönetiminde katılımcı yönetim anlayışını benimsemek ve karar alma yetkisini çevre birimlere dağıtmak, bu zehirlenmenin önüne geçmek içindir.
3. İster bir ülke olsun, isterse bir şirket, hızlı karar almak elbette çok arzu edilen bir niteliktir ama hızlı karar, her zaman doğru karar anlamına gelmez. Karar almadan önce, bu kararın doğuracağı sonuçları tartışmak, farklı görüşlerin sesini duymak, isabetli karar oranını artırır.
4.Merkezi yönetimler, genel kitle adına doğru kararlar alsalar da, özel durumlara eğilmekte zorlanırlar. Çok çeşitli birimlerden, farklı gruplardan oluşan büyük sistemlerde, her birimin ve grubun kendine has özellikleri ve hedefleri vardır. Hiç bir merkezi yönetim, her grubun, her birimin önceliklerini anlama yetkinliğine sahip olamaz. Çoğu durumda, merkezi yönetim sistemin içindeki farklı sesleri duymak, farklı renkleri görmek bile istemez. Merkezi yönetim, özel grupların istek ve beklentilerine eğilemek yerine, çoğunluğu tatmin edecek “ortalama” kararlar alır. Böyle yaparak da, sistemin içindeki farklı renkleri soldurur, farklı seslerin çıkmasını engeller.
5. Merkezi sistemlerde bilgi, bir öğrenme ve gelişme aracı değil, yönetenin tekelinde olması gereken bir kaynak olarak algılanır. Astlar üstlerden bilgi saklar; üstler zaten astlara bilgi verme gereği duymazlar. Merkeziyetçilik arttıkça gizlilik artar; şeffaflık azalır. Gücü elinde tutmak için merkez, bu gizliliğe ihtiyaç duyar.
6. İnsanlar otoriter ve tek elden yönetilen yerlerde bir süre sonra yaratıcı katkı yapma gereği görmezler. Bu da büyümeyi sürdürülebilir olmaktan çıkarır. Merkezi sistemler orta ve uzun vadede gelişime gösteremezler.
Bir ülke ya da bir şirket tek elden yönetilirse, merkezin dünya görüşü, felsefesi, anlayışı, beğenisi, zevki, genele hakim olur. Sistemi oluşturan alt birimlerin kendine has özellikleri bastırılır. İnsanların ve grupların renkleri, sesleri, farklılıkları ortadan kalkar. Katılım ve gönüllülük azalır.
Bir şirkette ya da bir ülkede merkezi yönetim hakim olduğu zaman, merkez ve merkeze yakın olanlar güçlenir; çevrenin ve uçtakilerin gücü zayıflar. Yöneten güç kazanır, yönetilen güç kaybeder.
Bugün dünyanın geldiği noktada şirketler de toplumlar da son derece kompleks/karmaşık yapılar haline geldi. Bugünün dünyası, siyah beyazların değil, yüzlerce gri tonunun hakim olduğu; kesin doğruların olmadığı bir dünya. Yaşadığımız yeni dünya, tek bir merkezden yönetilemeyecek kadar çok boyutlu ve karmaşık.
Merkezi yönetim, resmin bütününü görse de, resme gerçek özelliğini veren unsurları teker teker algılama yeteneğine sahip değildir. Bu nedenle, merkezi otorite hiç bir zaman merkezden uzakta olanların ihtiyaçlarını tam olarak anlayamaz. Kendisinden uzakta olan birimlerin ihtiyaçlarına uygun kararlar alamaz.
Merkezi yapılarda insanlar, sorumluluk almak, inisiyatif kullanmak, yaratıcı katkıda bulunmaktan çekinirler. Yönetimi merkezîleştirmek, insanların yönetime katılımını zayıflatır. Gücün merkezde toplandığı yönetimlerde, insanların sahiplenme duygusu yok olur.
Oysa iletişim imkânlarının artmasıyla bugün artık herkes, kendi sesini duyurmak, yönetime katılmak, alınan kararlar hakkında söz sahibi olmak istiyor. İster bir şirket, ister bir belde, isterse bir ülke olsun taban, daha fazla yetki, sorumluluk ve güç talep ediyor. İnsanlar yönetime katılmak istiyorlar. “Yerinden yönetim” anlayışı, bu nedenle güç kazanıyor..
Yerinden yönetimin başarılı olması için, merkez ve çevre arasında gücün dengeli bir şekilde dağılması gerekir. Sistemin sağlıklı çalışması için, çevre birimlerin uymaları gereken “ana kuralları” belirlemek ve her birimİn kendi önceliğine göre karar alırken, aynı zamanda bu “ana kurallara” da uymasını sağlamak gerekir. Bu ana kurallar, bir ülkede anayasa; bir şirkette vizyon, misyon ve değerlerden oluşur.
Bu zamanın ruhu, insanların yönetime katılmalarını, kendi seslerini duyurmalarını, kendi renklerini göstermelerini mecbur kılıyor.
Konuyla İlgili Makale ve Linkler
- Susan Clark and Woden Teachout, "Slow Democracy: Rediscovering Community, Bringing Decision Making Back Home"
- Samantha Haas “Review of Slow Democracy: Rediscovering Community, Bringing Decision Making Back Home by Susan Clark and Woden Teachout”
- Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yetiş,”Toqueville ve Merkezıyetçilik Sorunu”
- Donella H. Meadows and Diana Wright, "Thinking in Systems"
- Juan J. Linz, “Totalitarian and Authoritarian Regimes”
- Barry Boyce, “Complexity, Chaos, Collapse, Community, Creativity, Compassion.Why We Need New Ways of Thinking”
- Wikipedia, “Decentralization”
- Decentralization: A Sampling Of Definitions
- Culture and identity
- Cengiz Aktar, “Ademimerkeziyet Elkitabı”
- #Research Dossier, “Design, Identity and Hybrid Society”
- A History of Decentralization
- Chris Joseph, Demand Media, “The Advantages of a Decentralized Organizational Structure”
- “Centralization and Decentralization”
- Jim Riley,”Centralised versus Decentralised Structures”
- Thierry Moyaux, Peter McBurney, "Centralized vs. Market-based and Decentralized Decision-Making: A Review of the Evidence in Computer Science and Economics"
![](/wp-content/themes/yootheme/cache/d2/efsaneler-ve-gercekler_rev2-d25b3c61.png)
Temel Bey merhaba,
2-3 yılda bir bir konuyu tam da aklımı kurcaladığı günlerde sayfanızda yazı olarak görüyorum ve tekrar müthiş birşey olduğunu belirterek başlayayım. Zihnimde döndürdüğüm bir konu olduğu için de bazı ilaveler yapmak isterim.
Özellikle şubeleri olan şirketlerde çalışmaya başladığım günlerden bugüne, kariyerinin çoğu merkezde geçen birisi olarak hep belirli standartların oluşturulması ve işlerin merkezi hale getirilmesine kafa yormuş birisiyim. Ama bugün geldiğim noktada bu bakış açısının sıkıntıları ile yüzleşiyorum. Çünkü sizin de dediğiniz gibi, merkezi yönetim şeklinde tek tip olmak gerekiyor ve doğaçlama ya da aktif katılım yapma tarafı zayıf kalıyor. Elbette bu yaklaşımın artma sebebi de, uzak noktalarda denetimsiz kalmış alanlarda kişi ya da birimlerin doğaçlamayı çok uç noktalara götürmesi olsa gerek. Ama buna karşılık tek tip bir yaklaşıma insanları mahkum edip yetkinliği olan kişileri daha rutin süreçlerde körelmeye mahkum etmeyi değil, doğru noktalarda kontrolü ya da hesap verilebilir bir iklimi teşvik için çalışılmış olsaydı bu safhayı atlamış olurduk diye düşünüyorum. Belki de Y Kuşağı konusundaki açmaz esasen bunun üzerinedir, ne dersiniz?
Ellerinize sağlık, saygılar sunuyorum.
Bu gerçeği ülkemize uyarlayıp ,anlamak bu kadar mı zor ;ya da hala dibe mi vurmadık ,nedir?!Gene harikulade bir yazı ,ne yazık ki bunları ben ve benim gibiler okuyor ve zaten biliyoruz ,kalabalığın anlaması için üslup hafif kalıyor galiba ,onlar gibi konuşan birinin anlatması lazım.
Hofstede’in 5kültür boyutundan birisidir zaten güç aralığı. Malesef hofstede’in çalışmasına görede Türkiye yüksek güç aralığı olan bir ülkedir, yani güç merkezileşmiştir ve yönetenle yöneticiler arasında uçurum vardır. Belkide türkiyede işletmelerin başarılı olmasının yolu bu güç aralığını azaltmaktır böylece çalışanlar daha etkili ve yaratıcı olacak ve bunları üstleriyle paylaşabilecektir. Kolay gelsin.