Skip to main content

Çalışanların Katılımını Sağlamak Bedava

01 Temmuz, 2025

İyi Yönetim Hayat Değiştirir

Edward Deming, “Japonya yükselişini doğal kaynaklarına değil, iyi yönetime borçludur” der. Bu söz bana hep şunu düşündürür: Yalnızca ülkeler değil, şirketler, kurumlar, sivil toplum girişimleri de varlıklarını iyi yönetime borçludur. Çünkü yönetim sadece bir görev değil; insanlara, kaynaklara ve geleceğe karşı üstlenilmiş bir sorumluluktur.

Yönetim dediğimiz şey, tek bir beceri değil. Pek çok farklı dengeyi bir arada tutmayı gerektiriyor. Bir yandan iş bölümü ve disiplin gerekirken, diğer yanda yaratıcılık ve inisiyatif olmadan da olmuyor. Kaynakları doğru yönlendirmek şart ama adil olmak da öyle. Kararlılık önemli ama bazen risk almak da gerek. Yani yönetmek, çelişen gibi görünen birçok özelliği bir araya getirebilme sanatıdır.

Yöneticilik Artık Yalnızca Bir Pozisyon Değil

Bugün şirketler yalnızca ekonomik üretim yapan yapılar değil. Binlerce insanın hayatına dokunan, onların evlerine, hayallerine, sağlığına ve güven duygusuna etki eden organizasyonlar. Bir şirket iyi yönetildiğinde sadece hissedarlar kazanmıyor; çalışanlar, aileleri, tedarikçiler, hatta toplumun bütünü değer görüyor.

Ama bunun olabilmesi için, şirketlerin insanı merkeze koyması gerekiyor. Özellikle insan kaynağını… Çünkü çalışanlar yalnızca görev yapan bireyler değil; her biri kendi hayat yolculuğunda anlam arayan, katkı sunmak isteyen insanlar. Onlara yalnızca görev vermek yetmiyor; onları sürece katmak, düşüncelerini önemsemek, sorumluluk almaya teşvik etmek gerekiyor.

katki-sunmak-insanin-dogasinda-var

Katkı Sunmak, İnsanın Doğasında Var

İnsanlar sadece maaş için çalışmıyorlar. Çoğu zaman bir çabanın parçası olmak, kendilerini önemli hissetmek ve yaptıkları işin işe yaradığını görmek istiyorlar. Eğer bir şirkette bu alan açılmazsa, insanlar sessizleşiyor. Ne öneriyorlar, ne sorumluluk alıyorlar. Çünkü katkı sunabilecekleri bir alan bulamıyorlar.

Katılım sağlamak, büyük bir yatırım gerektirmez. Herkesin fikrini ifade edebileceği, kendini değerli hissedeceği bir ortam yaratmak için ne dev bir bütçe gerekir ne de devrim gibi yapısal değişiklikler. Bu sadece niyet meselesidir. İyi niyetle dinlemek, güvenmek, yer açmak.

Ama çoğu yönetici katılımcılığı demokrasiyle karıştırıyor. Oysa şirketlerin demokratik yapılar olması gerekmez. Her kararı oyla almak zorunda değilsiniz. Ama insanların seslerini duyurabilecekleri, fikirlerinin dikkate alındığını hissedecekleri bir alan açmak her zaman mümkündür. Şirketler demokrasiyle değil ama katılımcı bir anlayışla yönetilebilir. Ve bence yönetilmelidir de.

Ricardo Semler: Güvene Dayalı Bir Yol

Ricardo Semler’i yıllar önce keşfettiğimde, onun yönetim anlayışı bana hem çok ilham verici hem de çok insani gelmişti. Brezilyalı bir iş insanı olan Semler, geleneksel yönetim kalıplarını tamamen sorgulayan ve yerine çok daha insan merkezli bir yapı kuran biri. Şirketlerinde insanlar işlerini nasıl yapacaklarına, ne kadar çalışacaklarına ve ne kadar kazanacaklarına kendileri karar veriyor. Çünkü Semler, insanların ancak böyle çalışmaktan keyif alacaklarını ve sorumluluk üstleneceklerini düşünüyor.

Ona göre insanları hep hata yapacak varlıklar gibi görmek, en düşük ortak paydadan yönetmektir. Böyle bir anlayışla ancak kontrol kültürü kurarsınız. Herkesin birbirinden şüphelendiği, kimsenin inisiyatif almadığı, yaratıcılığın öldüğü bir ortamda sadece görev yapılır ama değer üretilmez.

Semler’in anlayışında güven var, açıklık var, şeffaflık var. Şirketindeki herkes, şirketin finansal raporlarını okuyabiliyor. En alttan en üste kadar herkes, işleriyle ilgili verilere ulaşabiliyor. Hatta satın alma gibi büyük kararlar bile ortak akılla alınıyor.

Çünkü Semler’e göre insanlar, ancak değer gördüklerinde, fikirlerine saygı duyulduğunda ve katkı sunabileceklerine inandıklarında sorumluluk hissediyorlar. Ve ancak o zaman gerçekten çalışıyorlar, sadece iş olarak değil, içlerinden gelerek.

her-sirketin-ilham-alacagi-yaklasim

Her Şirketin İlham Alabileceği Bir Yaklaşım

Elbette herkes Ricardo Semler gibi bir yapı kuramayabilir. Ama onun anlayışından ilham almak mümkün. Çünkü onun yaklaşımı şuna dayanıyor: İnsanlara güvenmek.

Bunu yapmanın hiçbir maddi maliyeti yok. Sadece zihniyet değişimi gerekiyor. Ama bugün hâlâ çok az sayıda şirket bu cesareti gösterebiliyor. Çünkü alışılmış yapılar, gücün merkezde toplandığı sistemler daha tanıdık, daha “kontrollü” geliyor. Oysa gerçek verimlilik, gerçek yaratıcılık ve gerçek bağlılık, ancak kontrolü biraz bıraktığınızda ortaya çıkıyor.

Katılımcı bir yönetim tarzı, şirketin sadece bugünü değil, geleceği için de en güçlü yatırımdır. Çünkü insanlar, seslerinin duyulduğu yerde kalmak, katkılarının anlam bulduğu yerlerde çalışmak isterler.

Ve bence iyi yönetim tam olarak budur.

Konuyla İlgili Makale ve Linkler

  1. Ricardo Semler “Bir Şirket, Bir Okul Ve Yaşam İçin Sıra Dışı Bilgelik”
  2. Lawrence M. Fisher, “Ricardo Semler Won’t Take Control”
  3. Chuck Blakeman, "The Emerging Work World in The Participation Age"
  4. Chuck Blakeman, “Why 'Participation Age' Leaders Will Beat Old-School Managers, Every Time”
  5. “The Emergence Of Uncorporate Culture And What That Means For 'Management”
  6. “The Work Revolution”
  7. “5 Leadership Attitudes From Flat Organizations”
  8. Simon Cauilkin, “Who's in Charge Here? No One”
  9. Steve Denning, “A Learning Consortium For Management Innovation”

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir