Zeka hayranlık uyandırır. Ama nedense bizim kültürümüzde çalışkanlık aynı övgüyü almaz. Anne babalar okulda başarısız olan çocuklarını, “Aslında çok zeki ama çalışmayı pek sevmiyor.” diye savunurlar, çocuklarının tembelliklerini herkes hoş görsün isterler.
Oysa insan yetenekli olmayı seçemez ama çalışıp çalışmamayı seçmek kendi elindedir. Başarılı olmak için bazen çok çalışmak bile yetmeyebilir; ama çalışmadan başarılı olmak ise hiç mümkün değildir.
İnsanlar için de toplumlar için de çalışmak refahın ön koşuludur. İktisat tarihçisi Niall Ferguson, gelişmiş toplumları diğerlerinden ayıran en önemli özelliklerin başında, çalışma kültürü ve iş ahlakının geldiğini söyler.
Çalışkanlık ve çalışma kültüründen bahsedildiğinde çoğumuzun aklına ilkokulda anlatılan La Fontaine’in “Ağustos böceği ve Karınca”hikâyesi gelir. Bunun dışında büyüklerimiz çalışkan olmanın iyi bir şey olduğunu söyleseler de bizim evlerimizde çalışkanlığa pek övgü yoktur. Çalışkanlık bizim kültürümüzde bir meziyet olarak görülmediği gibi, tam aksi kaytarmak bir tür “akıllılık” gibi algılanır. Bizim kültürümüzde çalışkanlıktan çok kurnazlığa övgü vardır.
Pek çok aile çocuklarından çalışkan olmalarını istese bile, onların ev ödevlerini kendileri yaparak çocukların kendi sorunlarını çözmelerine engel olur. İş sadece ödev yapmakla da kalmaz, pek çok anne baba ayakkabılarını bağlamaktan odalarını toplamaya kadar çocuklarının hayatlarını kolaylaştırarak onları başarısızlığa hazırlar. Harvard Üniversitesi’nin ünlü profesörü Clayton Christensen hayat ve başarı üzerine yazdığı kitapta, anne babasına teşekkür ederken “Bana yaptıkları değil, yapmadıkları her şey için minnettarım.” der. (How Will You Measure Your Life?)
Çalışkan olmak, her ne iş olursa olsun o işin hakkını vermek demektir. İçten gelen bir istekle, öz disiplinle çalışmak, üretmek demektir.
Çalışkan bir insan ödülünün ne olacağını hiç düşünmeden, kendini yaptığı işe adar. Çalışkan insanlar, başkaları onları methetsin diye değil, doğru olanın çalışmak olduğunu bildikleri için çalışırlar.
Toplum bilimciler, ailelere, çocuklarının temel karakterinin oluştuğu çağ olan 0-6 yaşları arasında, onların zeki olmalarından çok, onların çalışkanlıklarını önemseyip övmeleri gerektiğini önerirler. Çocuğun zekâsını övmek yerine, onun çalışkanlığını dile getirmenin, onu daima çalışkanlığıyla takdir etmenin çocuğun gelişmesine çok daha olumlu bir katkı yapacağını söylerler. Araştırmalar, çalışkanlıkları yerine zekaları takdir edilirse çocukların çalışmamayı tercih ettiklerini kanıtlıyor. Zekası övülen çocuklar, zeki olmayı bir varış noktası, bir son olarak algılayıp çalışmanın gereksiz olduğu düşüncesini geliştirirler.
Yeterli zekaya sahip olan, başarmaya inanan ve çalışkan olan insanlar çok başarılı olabilirler. Şansları da yardım ederse hayatta çok iyi yerlere gelebilirler. Sadece çalışkanlık bile, inançla birleştiğinde pek çok kapıyı açar.
Çalışkan insanlar, zamanla yaptıkları işi daha kolay yapmaya başlar, işlerinde ustalaşırlar. İnsanın sevdiği ve anlam bulduğu bir işe verdiği emek, zahmet olmaktan çıkar, zevk verir. Hatta insan başında severek başlamasa bile, sabırla, sebatla yaptığı birçok işten sonunda zevk almaya başlar.
Çalışmak, zihnimizdeki olumsuz düşünceleri temizler. Voltaire’in dediği gibi çalışmak bizi şu üç büyük beladan kurtarır: Can sıkıntısı, kötü alışkanlıklar ve yoksulluk.
Bunun aksi tembellik ise başta hoş gelse de kısa bir süre sonra, yılgınlık ve karamsarlık üretir. Bertrand Russell, 1930’larda yayınladığı “Aylaklığa Övgü” makalesini, tembelliği yüceltmek için değil, insanın çalışma ve dinlenme zamanı arasında dengeyi bulması gerektiğini anlatmak için yazmıştır. Russel bu makalesinde aylaklığı yüceltmez, başlangıçta çalışma saatleri çok yüksek olan kapitalist sistemi eleştirir ve insanın düşünebilmesi, yaratabilmesi için boş zamana ihtiyacı olduğunu vurgular.
Çalışkanlık hiç durmadan çalışmak değildir, çok çalışkan insanların da hobileri olmak zorundadır. Boş zamanlarını akıllıca kullanmasını, yaratıcı şekilde aylaklık etmesini bilmek de aslında çalışkanlık kültürünün bir parçasıdır. (Aylaklık Hakkı) (İnsanın Bir Hobisinin Olması Ciddi Bir İştir)
Bugün pek çok anne baba, çocuklarının zorlanmadan başarılı olmasını istiyor. Ama maalesef çocukların hayatlarını kolaylaştırarak onları başarılı kılmak mümkün değil.
Çocuklarımıza iyi bir hayat yaşamak istiyorsak onlara her şeyden önce çalışmanın yerini hiçbir şeyin tutmayacağını öğretmeliyiz. Onlara hem çalışmanın erdemini anlatmak hem de onlara çalışma kültürü edindirmek zorundayız. Çalışmanın, zorluklarına rağmen sonunda zevk veren bir eylem olduğunu öğretmeliyiz.
Edison’un dediği gibi “Sıkı bir çalışmanın yerini hiçbir şey alamaz. Dehanın yüzde biri ilham, yüzde doksan dokuzu terdir.”
Çalışmayan bir zeka, başarılı olamaz.
Konuyla İlgili Makale ve Linkler
- OECD Regional Well-Being Index
- Wikipedi, Ağustos Böceği ile Karınca
- “One On One: Niall Ferguson On The Degeneration Of Western Institutions”
- Niall Ferguson “Civilization: The West and the Rest“
- Niall Ferguson: “Westerners don't Understand How Vulnerable Freedom is”
- "The Great De(generation)": A Millennial Take With Author Niall Ferguson
- David E.K. Hunter, "Working Hard and Working Well"
- Professors Shaomin Li and Sam Ho Park, “The Hard-Working Culture”
- “Struggle For Smarts? How Eastern And Western Cultures Tackle Learning”
Sn. Aksoy,
Yazdığınız her bir söz, o kadar gerçek ki, hayran olmamak mümkün değil.
Ben şu anda 69 yaşında sizin sözlerinizin hepsini yaşamış ve bu hikayeyi kitap haline getirmiş bir vatandaşım. ” Bir kadının aynadaki yansıması” İsminde kitabım şu anda bir yayımevinde inceleniyor.
Okumanın, tahsil yapmanın ne denli önemli olduğunu evli ve 2 çocuk annesi olarak türlü engelleri nasıl aştığımı anlattım. Edison’un dediği gibi “Sıkı bir çalışmanın yerini hiçbir şey alamaz.
Dehanın yüzde biri ilham, yüzde doksan dokuzu terdir.”
Çalışmayan bir zeka, başarılı olamaz.
Orta 3 den başlayıp HÜ. Beslenme ve diyetetik bölü münde yüksek lisansıda bitirip çalışmayan başladım. 12 yıl ev hanımlığı yaptıktan sonra Yük. İnşaat Mühendisi olan eşimin ve ailesinin beni küçümsemeleriyle başlayan serüvenim 39 yaşımda son buldu. Hayatımın en güzel yıllarını arı gibi çalışarak geçirdim. Mesleğimi 2 yıl icra ettikten sonra MEB veMSB lığında Bakan müşaviri olarak çalıştım. Çok gözyaşı döktüm. Zorlandım. Ama çevremde benim için olumsuz düşünenler başarıya ulaştığım için beni tebrik ettiler.
Siz ve sizin gibi bilim yapanlara hayranım. Böyle bir yazı hazırladığınız için teşekkür ederim..
Sevgi ve saygımı sunarım
Her yaştan insanın okuyup ders çıkarması gereken muhteşem bir yazı olmuş, ellerinize sağlık.Yazınızda en sevdiğim yer Voltaire’ in sözü olmuş.Tembelliğin yarattığı en kötü şeyin can sıkıntısı olduğuna katılıyorum.Her ne kadar çok çalışmanın ya da iş hayatının stres yarattığını bilsekte toplumumuzda da yaygın olan ruhsal hastalıkları doğuran etkenin tembellik olduğunu düşünüyorum.
Temel Bey,
Harika bir yazı olmuş, teşekkür ederim. Yüreğinize ve bilginize sağlık. Maalesef benim gibi birçok ebeveynin bizzat yaşayarak öğrendiklerini yazmışsınız. Başarının emek istediği ile ilgili çok sevdiğim bir paragrafı bu vesile ile paylaşmak isterim.
“Çaresiz kaldığım zamanlarda gider, bir taş ustası bulur, onu seyrederim.
Adam belki yüz kere vurur taşa.
Ama değil kırmak, küçücük bir çatlak bile oluşturamaz.
Sonra birden, yüz birinci vuruşta taş ikiye ayrılıverir.
işte o zaman anlarım ki; taşı ikiye bölen o son vuruş değil, ondan öncekilerdir…”
Jacob Riis (Gazeteci, Fotoğrafçı)
Merhaba Temel Bey, hepimiz okurken onaylıyoruz da iş icraata geldi mi maalesef. Önce beynimizi çalışkan olmaya alıştırmalıyız, okumak bu terbiyenin en başında gelir diye düşünüyorum.Başarıda devamlılık şart.
Elinize sağlık, çok iyi bir çalışma.
“Aylaklığa Övgü” makalesine paralel bir başka çalışma da, Karl Marx’ın damadı Paul Lafargue’ın yazdığı “The Right To Be Lazy” kitabıdır (Tembel Olma hakkı)
Temel bey merhaba
Bu yazınız ilköğretim müfredatında değerli öğretmenlerimizin anlatmaları gereken bir yazınız elinize sağlık.
Çevremdeki tembellere önereceğim bir yazınız.
saygılarımla
Hocam bu güzel yazı için çok teşekkür ederim. Bu sıra çalışmaya motive olamayan beni çok güzel motive ettiniz.
Ben şu noktaya değinmek istiyorum ki yazınızda en dikkat çekici ve en beğendiğim yerlerden birisi bence altı çizilmesi gerekir.
”Gelişmiş toplumları diğerlerinden ayıran en önemli özelliklerin başında, çalışma kültürü ve iş ahlakı gelir”
Aslında bu söz şu an toplumumuzun fotoğrafını çektiğimizde nerede ve nasıl yanlışlar yaptığımızı gözler önüne seriyor. Ne çalışma kültürümüz var ne iş ahlakımız. Dediğiniz gibi bizde genellikle ‘kurnazlık’ övülüyor ne yazık ki.
Çalışmakla alakalı olarak son zamanlarda okuduğum ve çok hoşuma giden bir yazı oldu.
Makalelerinizi ilgiyle okuyorum.Mesela “hobisi olan birisi olmak ” makalenizde gayet verimli idi. Toplumumuz daki temel eksiklik bir çok faaliyet ya da olaya karşı yanlış bakış açısına sahip olunması .Mesela spora yazılmanı öneririm diyorsun ; ben şişko değilim ki diyor .Halbuki ki spor bir yaşam tarzı.
Bu konuda bilinçli insanların ornek olması ile yol katedebiliriz elbet.
http://www.neden-megaholdings.com