1989 yılında hayatımıza giren İnternet ve hemen ardından yaygınlaşan akıllı telefonlar dünyayı değiştirdi. Artık bambaşka bir dünyada yaşıyoruz.
Bu yeni dünyanın merkezindeki insan yeni düzene çok çabuk uyum sağladı. Üstelik talepleri de her geçen gün artıyor. Sürekli bağlantı içinde olmak, bütün işlemlerini akıllı telefonundan gerçek zamanlı yapmak istiyor.
Artık akşam evde izlemeye başladığımız bir diziye ertesi gün bir cafe’de cep telefonundan devam etmek mümkün. İş yerinde başladığımız bir işi eve gidip akşam yemeğinden sonra tamamlamak sıradan bir alışkanlık.
Değişimin süratlendiği dönemlerde ürünler, uygulamalar, sistemler teknolojik olarak çok hızlı eskiyor. Teknolojinin tüketici beklentilerini ve memnuniyetini belirlediği sektörlerde güncel olmak ve güncel kalmak hayati bir öneme sahip.
Yeni bir teknolojiyi ilk kullanan kesimler ayrıcalık sahibi olurlar ama teknoloji uzun dönemde geniş kitlelerin yeni ürün ve hizmetlere kavuşmasını sağlar, onların refahını yükseltir.
Ben, teknolojinin bu “demokratik” işlevini çok değerli buluyorum. Bence kitlesel marka yönetmenin özü de burada yatıyor. Teknoloji sayesinde daha fazla insanın hayatına olumlu katkı yapmayı başaran şirketler rakiplerine kıyasla daha hızlı büyür ve karlılıklarını artırırlar.
Bunun aksine, sahip olduğu teknolojiye güvenerek fiyatlarını artıran şirketler bu konumlarını uzun süre koruyamıyorlar. Rakipler kısa zamanda bu tür şirketlerin ayrıcalıklarını ortadan kaldırıyor.
Bu nedenle şirketlerin sahip oldukları teknolojiyi daha çok insanın hayatını kolaylaştırmak lehine kullanmaları daha doğrusudur.
Teknolojinin çok değerli ve önemli olduğu aşikar. Ama her ne olursa olsun tüketiciler teknolojiye değil teknolojinin kendilerine sağladığı faydaya bakarlar. Asıl olan teknolojin insana sağladığı faydadır.
Bazı şirketler sahip oldukları teknolojiye adeta aşık olup bu teknolojiyi yüceltme yanlışına kapılıyorlar. Oysa doğrusu, şirketlerin kullandıkları teknolojiyi yüceltmek yerine insana sağladığı faydalara odaklanmalarıdır.
Bu anlayışın en güzel örneklerden biri Google’dır. Kullanıcılar Google’a girdiğinde beyaz bir sayfada dar-uzun bir dikdörtgenden başka bir şey görmezler. Oysa Google’ın arkasındaki teknoloji, bugün dünyanın kullandığı en ileri teknolojidir. Böyle olmasına rağmen Google sanki hiç teknoloji kullanmıyormuş kadar yalın ve kullanıcı dostu bir uygulamadır.
Bu anlayışın teknoloji kullanan bütün şirketlere örnek olması gerekir. Ama maalesef çoğu şirket bunun tam tersini yapmayı tercih ediyor.
Teknolojinin amacı insana hizmettir. Teknolojiler dünyayı daha yaşanılır bir yer yapmak için vardır. Teknolojiler, işlev, ekonomi, fayda, hız, kolaylık, konfor, estetik… sağladıkları için değerlidirler.
Bana göre en iyi teknoloji, “görünmez” olandır.
Konuyla İlgili Makale ve Linkler
- Wikipedia, “Planned Obsolescence”
- Kathleen Fitzpatrick, “Planned Obsolescence: A New Model for Academic Publishing”
- Neva Goodwin, Julie A. Nelson, Frank Ackerman and Thomas Weisskopf, “Consumption and the Consumer Society”
- “The Story of Stuff”
- Pyramids of Waste (2010), AKA The Lightbulb Conspiracy - Planned Obsolescence Documentary, Video
- Wikipedia, The Technology Life-Cycle (TLC)
- Wikipedia, Technology Adoption Lifecycle
- “The Nature of Technology”
- Walker Smith, “The Impact Of Technology On Brand Marketing”
- Yuri Radzievsky, “Technology’s Impact On Branding”
- Jim Hanas, “Technology, Art and Why The Future of Branding is Nonfiction”
- Design, Technology and Brands: Q&A with Toby Southgate, The Brand Union
- Barry Silverstein, “Luxury Brands Utilize New Technology To Engage Millennials”
- “3D Technology: The End Of Product Placement As We Know It?”
- Robert Nelson, “Technology Brands Meet the Bottom Line”
- Science, Technology and Innovation in Europe
Bir yanıt yazın