Dünyanın en zenginleri arasında yer alan Bill Gates ve Warren Buffett 2010 yılında bir akşam yemeğinde, ‘’Bağış sözü ver.’’ hareketini başlattılar. Liderlik yaptıkları oluşuma, Facebook´un kurucusu, en genç milyarderlerden Mark Zuckerberg’i ve birçok zengini de kattılar. “Bağış sözü ver” hareketine katılan zenginlerin her biri, servetlerinin yarısını yoksullar için bağışlama sözü verdiler.
Az ya da çok, bağış yapan her insan, kendisinden daha az şanslı olanlara duyarlılığını gösterir. Ama bir insanın yaptığı bağışı ve bağışın miktarını duyurması ve bundan kendine paye çıkarması genelde pek hoş karşılanmaz. Bizim kültürümüz, “Bir elin verdiğini diğer el bilmez.” diyerek, bu konuda insanın sessiz olması gerektiğini öğütler. Bağış yapmanın esas amacı yardım etmektir; yardım edenin reklamını yapmak değil. Fakat çok zenginler ve büyük şirketler bu kuralın dışındadır. Toplum, zenginlerden ve büyük şirketlerden –vergisini verseler bile- kazandıkları paranın bir kısmını topluma geri vermelerini talep eder. Toplumlar arasında kültürel farklılar olsa da hemen her toplumun talebi aynıdır.
Bağış yapmak, yeni bir kavram değil, hiç şüphesiz. Bugün devletlerin yaptığı çoğu kamusal görevi, yüzyıllar önce vakıflar yapıyordu. İbadethaneler, medreseler, hastaneler, hamamlar, kervansaraylar, köprüler , çeşmeler… Anadolu tarihinde hep hayırseverlerin vakfettikleri kaynaklarla yapılmıştı. Vakıflar misyonlarındaki yardımlaşma amacı doğrultusunda tarih boyunca, sosyal dengelerin kurulmasında ve toplumsal bütünleşmenin sağlanmasında önemli roller üstlendiler. Osmanlı İmparatorluğu, tarihçilerin tanımıyla bir “Vakıflar Medeniyetiydi.”
Son yıllarda bağış yapmaya bakış değişti. Sadece para vermenin, sadece bağış yapmanın kalıcı sonuçlar üretmediği gerçeğinden hareketle vakıflar, şirketler ve bireyler daha etkili olmanın yollarını aramaya başladırlar. Bu bakış açısı değişikliği de şimdiye kadar acil ihtiyaçları giderme amacıyla yapılan hayırseverliğin ötesine geçen, bir anlayışı tetikledi.
Hayırseverlikten stratejik bağışçılığa doğru gelişen bu değişim, pek çok insani sorunun köküne inerek daha uzun vadeli ve sürdürülebilir değişimler yaratmayı amaçlıyor.
Filantropi sadece parasal yardım yapmak değildir; Filantropi paradan önce, bir değerler sistemine sahip olmayı gerektirir. Filantropi insanlara yardım etme, öğretme, yol gösterme ve onların içindeki potansiyeli ortaya çıkararak onların daha iyi insan olmalarını sağlama motivasyonun hayat bulması demektir. (Filantropi Yunanca “insan sevgisi” anlamına gelir.)
Filantropi geleneksel bağışçılık ve hayırseverlikten öte, daha yaratıcı ve sürekliliği olan “stratejik hayırseverlik” girişimidir. Filantropist, sadece parasını değil asıl zamanını, kabiliyetlerini, sahip olduğu ilişkileri, bir sorun çözmek için devreye sokan insandır. Filantropistler, faaliyet gösterdikleri alanlarda kalıcı değişim yaratmayı, çözümlerini yaygınlaştırmayı ve uzun vadede toplumun desteğini kazanmayı hedeflerler.
Geleneksel bağışçılık genellikle bir planlama yapmadan kendiliğinden gelişen, çoğunlukla insanın yakın çevresindeki tanıdıklarına yönelik bir hayırseverliktir. Bu yaklaşımla bağış yapanın konuyla bir daha ilgilenmesi gerekmez. Bağış yapan insan, gönlünden kopan bir kaynağı ihtiyaç sahibine ulaştırdıktan sonra sorunun çözülüp çözülmediğiyle pek ilgilenmez. Zaten bu anlamda geleneksel hayırseverlikte amaç, sorunları çözmekten öte bir katkı yapıp, görevini yapmış olmanın huzurunu yaşamaktır.
Filantropi ise, insan sevgisini yücelten bir felsefe üzerine temellenen daha örgütlü ve stratejik bir bağışçılık yaklaşımıdır. Sadece anlık bir destek sağlamayı değil, kalıcı değişim yaratmayı amaçlar. Kısa süreli çözümler yerine sorunların köküne inmeyi hedefler. Soruna sebep olan sistemi değiştirmeye yönelik sürdürülebilir bir çözüm arar.
Filantropistlerin geleneksel bağışçılardan bir diğer farkı da sivil toplumun gücüne inanmalarıdır. İnandıkları, destek oldukları fikirleri takip eder; örgütlenen insanların değişim yaratacağına inanırlar, bu yüzden de sivil toplum kuruluşlarını (STK) destekleyerek onların güçlenmesini isterler. Filantropistler, bu anlamda, sadece bağışçı değil aynı zamanda toplumsal değişim aktörleridir. Sabancı Vakfı’nın Hibe Programları ve Fark Yaratanlar Projelerinde gördüğümüz gibi Filantropi, engellilerin, kadınların ve gençlerin pek çok sorununun çözümüne kalıcı katkı yapmayı başarabilir.
Diğerkamlık (Alturism) yani başkalarının iyiliğini düşünme, kökleri hümanizme dayanan bir düşünce ve davranış biçimidir. Kendi çıkarını gözetmeksizin başkalarına yardım etme, insanın empati duygusunun en gelişmiş ve en cömert dışavurumudur. İnsanın başkasına yardım etmesi, birlikte yaşamanın gereği olduğu kadar bireysel mutluluğun da kaynağıdır. Son yıllarda yapılan pek çok bilimsel araştırmaya göre, yardım etmek insanı iyileştirir, mutlu eder.
İster toplumun talebi, ister dini vecibelerin gereği, isterse kişinin kendine özgü nedenlerinden kaynaklansın, bağış yapmanın bağışı yapana en büyük katkısı onu mutlu etmesidir. Gerçek mutluluk “almak” değil “vermektir.” Gerçek mutluluk, başkalarının hayatlarını iyileştirmektir.
Bu mutluluğu yaşamanın yolu, sahip olduğumuz zaman, bilgi, para gibi kaynaklarımızın bir kısmını, çözümünde anlam bulduğumuz toplumsal bir sorunun giderilmesine vakfetmektir.
Konuyla İlgili Makale ve Linkler
- John Wood, "Leaving Microsoft to Change the World"
- T.C. Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü
- Ceren Arseven, “Öylesine Yardım Edene Filantropist Denmez”
- Filantropi Günlüğü
- Dame Stephanie Shirley Foundation
- Bolder Giving, “Bold Conversation”
- Wikipedia, Philanthropy
- “Milestones in Modern Philanthropy – Interactive”
- Sabancı Holding, “Dünyada Vakıfların Değişen Rolü” Semineri, Barry D. Gaberman, Ford Vakfı, Emekli Başkan Yardımcısı Craig Kennedy, Alman Marshall Vakfı, Başkanı Moderatör: Filiz Bikmen, Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı, Direktör
- Bruce Sievers, “A Tale of Three Cities“
- Global Philanthropists Circle
- Doçent Dr. Bülent KÖPRÜLÜ, “Tarihte Vakıflar”
- “Türkiye'de Hayırseverlik”, TUSEV Vakfı Raporu
- Vassilis Saroglou, “Religion, Spirituality, and Altruism”
- Bill Gates & Melinda Gates Foundation
- The Giving Pledge
- “Sacred Economics”
- Sacred Economics with Charles Eisenstein - A Short Film
- Incite, “The Revolution Will Not Be Funded: Beyond the Non-Profit Industrial Complex”
- Kristin Layous, S. Katherine Nelson, Eva Oberle, Kimberly A. Schonert-Reichl, Sonja Lyubomirsky, "Kindness Counts: Prompting Prosocial Behavior in Preadolescents Boosts Peer Acceptance and Well-Being"
- “Bill and Melinda Gates: Why Giving Away Our Wealth Has Been The Most Satisfying Thing We Have Done”
- Fatoş Gökşen, “Türkiye’deki Vakıfların Niteliksel Değerlendirmesi”
- Zeynep Güven, “Hayırseverlikten Filantropistliğe”
Vermek, öğretilebilir bir fiildir. Karşılıksız verme fikrini küçük kalplere aşılamak için çocuklara sevgi ve paylaşımı aşılayıcı oyun, sikeç, öğretici konuşma gibi uygulamalar planlanmalıdır.
Büyükler için ihtiyaç sahipleriyle geçirecekleri bir haftasonu, bir çocuğun bakımının üstlenilmesi gibi workshoplar maddi hayatın dengeleyicisi oalcaktır.
İyilik bizleri birbirine bağlayan önemli bir tutkaldır. Yaptığımız iyilikleri unutmak, bize yapılanları ise hiç unutmamak ne büyük erdemdir…Aynı şekilde yaptığımız kötülükleri unutmamak, bize yapılanları ise unutmak ne güzeldir değil mi?
Harika,tavsiyeleriniz için çok teşekkürler.
Gerçek mutluluk “almak” değil “vermektir.” Gerçek mutluluk, başkalarının hayatlarını iyileştirmektir.Yoruma luzum kalmamış bu cümleler kalbe dokunur nitelikle, harika!
Usta süper bir yazı bana yol gösterdin yine
Teşekkürler
Temel Bey, ne kadar güzel özetlemişsiniz, kaleminize sağlık…
Değerli hocam, Filantropi yaklaşıma dayalı hayırseverlik, özelllikle özel gençlerimizin sosyal yaşama adaptasyonlarını sağlamak için çok önemli. Geçmişinden aldığı değer yargıları ve Filantropi yaklaşımıyla yoğrulmuş gönül zenginliği toplumsal zenginliğimizdir. Her bir birey bu yaklaşımla bir gönül elçisi olarak elinden geleni yapmalı ve yaptıklarının takipçisi olmalıdır. Saygılarımla
Değerli hocam. Her salı bize nasıl bir konu ile rehberlik edeceğiniz merakı ile açıyoruz blogu.Her hafta olduğu gibi bu hafta da güzel bir konuya değindiniz. Değerli katkılarınız için teşekkür ederiz.
Çağımızda devletler büyüklükleri ve nüfusun çokluğu nedeni ile sosyal birçok probleme eğilmekte zorlanıyorlar.Ayrıca kaynakların verimsiz kullanılması gibi problemlerle sorunların daha da büyümesine neden olabiliyorlar.
Vakıflar ise ölçekleri itibariyle sosyal problemlere ve ihtiyaçlara (amacından sapmadığı sürece) daha optimal çözümler üretebilmektedirler.Yazınızda da bahsettiğiniz gibi bizim tarihimiz de bunun başarılı örnekleri ile dolu.
Geçmişimizde olduğu gibi şirketlerin ve vatandaşımızın da desteği ile vakıflarımız birçok problemin çözümüne katkıda bulunabilir.
Ancak bunun yolu parasal yardımlardan ziyade eğitim kurumları,sosyal kurumların desteklenmesi ve toplumsal ihtiyaçların giderilmesine yönelik üretim yapmak şeklinde olması gerekir. Nihayetinde balık vermek yerine balık tutmayı öğretmek anlayışı oluşturulmalıdır.
Saygılarımla..
Sevgili Temel,
Yine ne güzel, anlamlı ve insana dokunan konuları özetlemişsin. Gönlüne sağlık
Gene çok önemli bir konuya parmak basmışsınız. Zaten Gerçek mutluluk “almak” değil “vermektir.” lafını öğrendiğimiz gün cennet hayalleri kurmaya gerek kalmayacak…
çok teşekkürler…
Super siniz değerli Temel Bey. Yazılarınıza yorum yazamıyoruz ama bu sizi yanıltmasın, çünkü biz böyleyiz işte. Derler ya biz seversek kalpten severiz. Ama siz devam edin lütfen. Siz Bambaşka yazıyorsunuz. Sevgiler