Aynı anda birden fazla işi yapmaya çalışan insan aslında hiç birini tam olarak yapamıyor. İnsanın doğası aynı anda iki işi yapmaya uygun değil. İnsan beyni aynı anda iki işi yapamadığı için sürekli olarak bir işten diğerine odaklanıp tekrar geri gelerek aşırı yoruluyor. Aynı anda birçok iş yapmaya çalışan insan kendini kandırıyor. Hem daha verimsiz hem de daha stresli oluyor; kendi eliyle kendi hayat kalitesini düşürüyor.
Ayrıca az zamanda çok iş yapma telaşı insanları kabalaştırıyor. İş toplantılarında ve dost buluşmalarında kimse elindeki telefonundan başını kaldırmıyor. İnsanların dikkati ve nezaketi hep eksik kalıyor.
Dikkat eksikliği insanı sabırsız yapıyor. Sabırsız insanlar konuları doğru düzgün düşünmeden acele çözüm bulmak ve hemen uygulamaya geçmek istiyorlar.
Aynı anda birden fazla işi yapmak isteyen insanlar aşırı uyarıldıkları için yerinde duramama, söz kesme, aklına geleni hemen söyleme, sırasını bekleyememe gibi hiperaktif davranışlar sergiliyorlar.
Yavaşlama Hareketi’nin öncüsü Geir Berthelsen daha doyumlu bir hayat için herkesin 10 kurala uymasını tavsiye ediyor:
- Acele etme! Acele etmek insana hem yanlış yaptırır hem de verimsiz sonuçlara neden olur. Yapacağın işin her aşamasının hakkını ver.
- Aynı anda birden fazla iş yapma! Gerçekçi ol ve yapacağın her işe yeterince zaman ayır. Sadece yaptığın işe odaklan.
- Dur! Hiç bir şey yapma! Gün içinde kendine küçük zaman dilimleri ayır. Bu zamanlarda düşün! Hayal et! Sonra işine devam et.
- Aşırı çalışmak insanı verimsiz kılar. Kendini dinlenme zamanı ayırmayı başarırsan her zaman çok daha verimli olursun.
- İyi uyu! Her gün mutlaka sekiz saat uyu. Beynini dinlendirmenin hayati önemi olduğunu unutma.
- Gününü tıka basa doldurma. İşlerinin ve toplantılarının arasında kendine nefes alacak, düşünecek, dinlenecek zaman ayır.
- Bağlantıyı kes! Sana mesaj atanların esiri olma. Kendine ayırdığın dinlenme zamanında cep telefonununa bakma.
- Erken başla! Sabahları 15 dakika erken kalk. Evden çıkmadan kendine biraz zaman tanı. Toplantılara biraz erken git. Böyle yaptığında ne kadar telaşsız ve sakin olduğunun farkına var.
- Yavaşla! Yürümeni yavaşlat. Arada bir dur, otur, telefonunu bırak, düşün.
- Zaman ver! Sevdiklerine kaliteli zaman ayır. Onlara vereceğin en değerli şey senin zamanındır.
Milan Kundera, yavaşlamanın getirdiği zevkin neden kaybolduğunu sorgularken, ’’İnsanlar hatırlamak için yavaşlar, unutmak için hızlanırlar.’’ der. Eğer bir şeyleri unutmaya çalışmıyorsanız, yavaşlayın. Hayatın tadını çıkarmaya çalışın.
Aslında istesek hepimiz biraz daha yavaşlayarak daha dolu ve daha zengin bir hayat yaşayabiliriz. Her dakikamızı doldurmaya çalışmak yerine daha akıllı tercihler yapabiliriz. Teknolojiye teslim olmayıp, bilgi bombardımanına karşı koyabiliriz.
Gün içinde zaman zaman kendimize zaman ayırıp nefes almak ve düşüncelerimizle baş başa kalmak bize gerçekten iyi gelebilir. Üstelik bu sürenin çok uzun olması da gerekmez.
O kadar hızlı bir hayat yaşıyoruz ki hepimizin sakinleşmeye ihtiyacı var. Hayatı biraz yavaşlatmak hepimizin ruhuna çok iyi gelecek.
Not: 22 Haziran 2010 tarihinde yazdığım bu yazıyı güncelleyerek yeniden kaleme aldım.
Temel bey, çok güzel bir yazı kaleme almışsınız.Ayrıca alttaki okuyucu yorumları farklı bakış açılarıyla konuya değer katmışlar.
Temel Bey merhaba,
Bu cagin hastaligi teknoloji…
Eğer akıllıysak teknolojinin bizi ele geçirmesine izin vermemeliyiz. demişsiniz ama çok geç kaldık. Umarım ilerleyen günlerde bu konu üzerine çok düşeriz.
https://www.teknocard.com/
Bir zamanlar Afrika’da kayıp bir şehri aramakta olan arkeologlar, beraberlerindeki eşya ve yükleri, hayvanların ve yerlilerin yardımı ile taşıyarak uzun bir yolculuğa çıkarlar. Kafile zor tabiat koşullarında, balta girmemiş ormanların içinde ilerleyerek, nehirleri, çağlayanları geçerek yolculuğa günlerce devam eder. Fakat günlerden bir gün yerlilerin bir kısmı birden dururlar.
Taşıdıkları yükleri yere indirir ve hiç konuşmadan beklemeye başlarlar. Ulaşmak istedikleri yere bir an önce varmak isteyen Batılı arkeologlar bu duruma bir anlam veremez, zaman kaybettiklerini, bir an önce yola devam etmeleri gerektiğini anlatarak, yerlilerin neden durduklarını öğrenmek isterler. Fakat yerliler büyük bir suskunluk içinde sadece bekler.
Bu anlaşılmaz durumu, yerlilerin dilinden anlayan rehber, onlarla bir süre konuştuktan sonra şu şekilde ifade eder:
“Çok hızlı gidiyoruz. Ruhlarımız geride kalıyor.”
Bu yaşanmış hikaye yazılanlarla bütünleşiyor diye düşünüyorum,bütün bu hızlılık sanki nereye koşuyorsak bana göre hızla ölüme koşuyoruz ve beraberinde insanlar arası ilişkilerde samimiyetsizliği,duyarsızlığı,içtensizliği,ilgisizliği,sevgisizliği,saygısızlığı,seviyesizliği,bencilliği,asosyalliği de doğurabiliyor.Ritmi düşük bir hayatı savunmak bence herkese iyi gelecek bir şey o yüzden teşekür ediyorum duyarlılığınız,bilgilendirdiğiniz için sağolun.Saygılar.
Temel Bey merhaba,
Bu cagin hastaligidir bu multitasking denilen sey..
Maalesef gun gectikce de yoneticiler tarafindan istenen bir ozellik olmaya basladi..
Sizin yukarida yazilanlara kimse itiraz edemez ama yine de boyle davranilmasini isterler.
Asagidaki linkte de guzel bir yazi var konuyla ilgili..
Ozellikle beynimizin coklu islerde nasil bir forma girdigini gosteren guzel bir resim de var..
http://sosyalmedya.co/sosyal-medya-ve-yarattigi-tahribat-infographic/
Temel bey,
Bloğunuzun en sevdiğim, beni en çok içine çeken kısmı;
Tam içinde yaşadığım bir durumu çok net analiz eden bir yazının son derece sade, yalın ve benim düşünselliğimde karşıma çıkması.
Hatta artık, öyle olmaya başladıki, arkama yaslanım, camdan bakıp “evet işte bugün Temel Aksoy’dan yeni bir yazı gelmeli, dediğimde, mailime düşen sizin yazınız.
Yazılarınız keyifle ve defalarca okuyorum ve aklıma şimdi bir fikir geldi, öneride bulunmak istiyorum.”Her ne kadar yalınlığınzı bozmamanızı istesem de.”
Siz böyle bir yöneticiye ne kadar saygı duyarsınız?
Böyle birisine ve temsil ettiği kuruma bağlılık duyar mısınız?
Fedakârlık yapar mısınız?
Daha çok çalışıp daha iyi sonuçlar almak için gönüllü olur musunuz?
İnanın ben bu soruların cevabını çok merak ediyorum. Yıllarca araştırma sektöründeydiniz, ufak bir ek koyup, yazılarınızın içindeki bu soruların cevaplanmasını sağlasanız?
Hoş olmaz mıydı?
Yazılarınızla bizleri aydınlatmaya devam etmeniz dileğiyle
Ebru Şener
çok güzel bir yazı , bildiğim kendime söylemeye korktuğum ve bilmediğim şeyleri öğrenmiş ve uygulamaya koymuş oldum yarın ilk aksiyonu işten ayrılarak yapacağım 🙂
Merhaba Temel Bey,
Evet dediklerinizde cok haklisiniz. Ama oyle garip ki teknolojiyi takip etmeyi ve nimetlerinden faydlanmayi cok seven bir insan olarak bazi seyleri (blog, dergi okuma) ozellikle internetten surdurmeyi seviyorum. Buna kagit harcamamanin da kattigi ayri bir sevinc ekleniyor. Tum gunumu bilgisayar basinda gecirsem de islerden vakit bulamadigimda bu isler simdi oldugu gibi ilerleyen saatlere devrediyor. Haliyle de sakinlesecegim, uyuyacagim zamanimdan caliyor.
Yaziniza istinaden de genel olarak cevremde sunu fark ediyorum: Siz birsey anlatirken toplantida blackberry uzerinden mail okuyan yoneticilere ozeniyor cok buyuk bir kesim ne yazik ki. Ozenmezseniz eger siz ilgisiz ilan ediliyor ve dislaniyorsunuz bir de. Statu gibi birseye donusuyor neredeyse 🙁
Gerçekten de birden kendimi gördüm,arkadaşlarımı gördüm yazılarınızda..bu yazı bu konuda bizlere farkındalık sağladı..en azından düşünmek için zaman ayırmak gerektiğini hatırlattı..teşekkürler..
sevgili Temel,
Alaçatı Slow City convinium üyesi olarak mutlulukla okudum yazını.
sevgiler
salim
Temelciğim,
Yazını sadece bir kısmı içini yorumlarımı paylaşacağım.
“Maalesef yeni dönemin görgü kuralları henüz yazılmadı” demişsin.
Verdiğin örnekler de çok doğru, her gün karşılaşıyoruz.
Ancak görgü zaten, insanoğlunun karşılaştığı yenilikleri, geçmişte öğrendikleri ve biriktirdikleri ile yorumlayabilmesi demek değil mi?
Örneğin gençliğimizde ev telefonu kullanırken riayet ettiğimiz nezaket kurallarını cep telefonuna uyarlasak problemi önemli ölçüde çözmez miyiz?
Yine geçmişte iş veya özel toplantılarda “dikkatle dinleme”,söz kesmeme” gibi özen gösterdiğimiz davranışlar bugün cep telefonu notebooklu toplantılarda bize yol gösterse sorun hallolmaz mı?
Bence 21.yüzyıl insanı bu kuralları bal gibi yazabilecek yeteneğe sahip.
Ancak bireyselliğin ön plana çıktığı, toplu yaşama uyma arzusunun azaldığı bir devirden geçiyoruz.
Sevgiler,
Hakan Gökşahin
bence insanın biyolojisi, insan vücudu bu kadar hıza, bu kadar karmaşıklığa ve bu durumdan kaynaklı strese dayanıklı olmayabilir ve bu çağda hastalıkların artışı belki de bu gereksiz hız ve koşturmaca ve acelecilikle ilgilidir
umarım normal hızımıza dönebiliriz, aynı anda 3-4 işin verimsizlik ve sağlık problemlerine yol açacağını görüp, bu yanlışı sonlandırabiliriz.
Yine çok duru şekilde yazmışsınız Temel Bey. Ben de bu hayat şekline -iyi bir çay içicisi olarak- “demlenmiş” diyorum. Yoksa, sosyal saatimize uyum sağlayalım derken biyolojik saatimizin çarklarını kıracağız.