Çoğu konuda hepimiz doğrunun ve yanlışın ne olduğunu biliyoruz aslında. Ama doğruyu bilmekle, doğruyu yapmak arasında fark var.
Kime sorarsanız sorun herkes, okuyup kendini geliştirmenin saatlerce TV seyretmekten daha faydalı olduğunu bilir. Herkes sigaranın zararlarını, düzenli spor yapmanın yararlarını, fazla kilolardan kurtulmak gerektiğinin farkındadır.
Türkiye’de büyük çoğunluk İngilizce ve bilgisayar kullanma becerilerini artırmak istiyor. Ayrıca bu konuları hiç para harcamadan, hangi internet sitelerinden nasıl öğreneceklerini de biliyorlar; ama bu niyetleri bir türlü hayata geçmiyor.
Şirketler için de aynı durum geçerli. Değişen zamanı yakalamanın ve inovasyonun önemini bilmeyen şirket yönetimi var mı?
Gelgelelim çoğu zaman düşündüklerimizle yaptıklarımız arasında derin uçurumlar var.
Özel hayatımızda da şirket hayatımızda da eksik olan bilgi değil, bilgiyi hayata geçirme zafiyeti aslında. George Carlin’in dediği gibi, “Bugün geçmişe nazaran daha çok biliyoruz; ama öngörülerimiz daha az. Daha çok uzmanımız var; ama sorunlarımız eskisinden fazla.”
Bence, bildiklerimizi yapamıyor olmamızın önündeki en önemli engel, “mevcut durumun yarattığı alışkanlıklara teslim olmak” ve “değişimin getireceği bilinmezlikten korkmaktır.”
İnsanlar, mutsuz oldukları halde, kendilerini mevcut ilişkilerinin içine hapsediyorlar. Bu kötü ilişkileri değiştirme gücüne sahip olmalarına rağmen daha iyi bir hayat için adım atamıyorlar. Alışkanlıklarından kurtulup yeni bir hayata geçmek için davranamıyorlar. Çünkü bütün olumsuzluklara, başarısızlıklara ve mutsuzluklara rağmen içinde bulundukları koşullara alışmışlar. Bunları değiştirmek üzere bilinmez olana doğru bir adım atmak onları çok korkutuyor.
Doğrunun hayata geçirilmesi için önce kendi rahatımızı bozmamız, alışkanlıklarımızı terk etmemiz, bazı ilişkileri bitirmemiz gerekiyor ki sonrasında elde edeceğimiz yeni ilişkiler ve yeni düzen bize daha fazla başarı ve mutluluk versin. Ama bu adımları atmak yerine çoğunluk yanlışları sürdürmeyi tercih ediyor.
Bu tutum iş hayatında da çok yaygın. Çoğu işletme doğrunun ne olduğunu bilse de bir türlü harekete geçemiyor.
Hem özel hem de iş hayatımızda kararlarımızı uygulamak gerçeklerle yüzleşmeyi, bazen fedakârlık yapmayı, bazen hiç hoşa gitmeyecek işleri yapmayı gerektiriyor. Mesela bir şirketi yeniden organize etmek, birçok insanın elindeki gücü başkalarına vermeyi gerektirir. Bu durum, zor ve hiç de hoş olmayan birçok ilişkiyi yönetmek demektir. Böyle bir uygulamayı hayata geçirmek şirketin içindeki güç sahiplerini elbette rahatsız eder. Bu insanlar doğal olarak değişime direnirler. Böyle bir değişimi yönetmek hiç bir liderin hoşlanacağı bir iş değildir. Ama değişim sonrası elde edilecek yeni düzenin getireceği başarı için buna katlanmak gerekir.
Başarılı insanların ve başarılı şirketlerin en önemli özellikleri düşüncelerini hayata geçirebilme becerileridir. Üstelik bunu yapmak için hiç bir özel yeteneğe ihtiyacımız da yoktur. Bu beceri her insanın sahip olduğu bir beceridir. Her insan ,eğer isterse, düşündüklerini ve doğru bildiklerini hayata geçirebilir.
Ben bu iradenin, dünyada en adil dağılmış özellik olduğuna inanıyorum. Yeteneklerin herkese eşit dağıtılmamış olduğu bir gerçek. Herkesin zekası, müzik yeteneği, resim yeteneği eşit değil. Herkes eşit derecede şanslı da değil. Ama herkesin aklından geçeni uygulayabilme gibi bir iradesi var. Ben herkese adil olarak dağıtılmış bu özgür iradenin özel hayatlarımızda da iş hayatında da bizlere verilmiş bir armağan olduğuna inanıyorum.
Ben bir insanın düşüncelerini hayata geçirebilmesinin, çok bilgili olmaktan bile daha önemli olduğunu düşünüyorum. Başarılı olanlar çok yetenekli ve çok bilenlerden değil, bildiklerini uygulayanlardan çıkıyor. Bilmek değil, yapmaktır hayatı değiştiren. Ne kadar bilirseniz bilin, eğer bildiklerinizi uygulayamıyorsanız, bildiklerinizin bir önemi yoktur aslında.
Bugün artık bilmek ve öğrenmek hiçbir devirde olmadığı kadar demokratikleşti. Bilgi her zaman, her yerde ve hiç olmadığı kadar kolay ulaşılabilir durumda. Eğitim olanakları bugün isteyen herkese açık durumda. Artık hiç zorlanmadan her yaşta, herkes kendi koşullarına uygun bir eğitim merkezi bularak istediği her şeyi kolayca öğrenebilir. İstanbul’un her yerinde belediyelerin desteklediği ücretsiz kurslardan tutun da, MIT ya da Harvard’ın internette genel kullanıma açtığı derslere kadar her seviyede bilgiye ulaşmamız an meselesi. Yeter ki isteyelim.
Çocuklar bile neredeyse her şeyi biliyor.
Günümüzde organizasyonları ilgilendiren hemen her konuda bol kaynak ve bol bilgi var, artık neredeyse ‘bilinmeyen’ bir şey kalmadı. Şirket yönetiminden tutun da rekabetçi pazar stratejisi geliştirmeye, etkili liderliğin nasıl yapılacağına, yaratıcı ve inovatif organizasyonlar kurmaya ya da müşteri sadakati yüksek bir marka oluşturmaya kadar hemen her alanda neyin nasıl yapılması gerektiğini çok iyi biliyoruz.
Her gün binlerce kitap basılıyor, yüz binlerce makale yayınlanıyor, bloglar yazılıyor. Ama bu kadar çok paylaşılan bilgiye rağmen, şirket yönetimleri bu bilgileri uygulamakta o kadar da hevesli değil.
Leonardo da Vinci “Ben yapmanın aciliyetine inanırım, bilmek yetmez, yapmak gerekir.” der. Hiç şüphesiz da Vinci’yi, da Vinci yapan da uygulamadaki ustalığı olmuştur.
Stanford üniversitesi profesörleri Jeffrey Pfeffer ve Robert Sutton yaptıkları araştırmalara dayanarak, bugün bildiğimiz halde yapmadıklarımızdan dolayı yaşadığımız yenilgilerin, “gerçekten bilmediğimiz için yapamadıklarımızdan” çok daha fazla ve önemli olduğuna dikkat çekiyorlar.
Bu bizim hayatlarımız için de geçerli değil mi? Bugüne kadar kaçırdığımız fırsatları bilgi eksikliğinden çok zamanında davranamadığımız için kaçırmadık mı?
Bence bildiklerimizi neden hayata geçiremediğimiz konusunu ciddiye almamız gerekiyor. Yarın pişman olmamak için bugün davranmamız gerekiyor.
Çok iyi biliyoruz ki başarılı olanlar, düşüncelerini hayata geçirenlerdir.
Unutmayayım engeller çoğu zaman sadece bizim kafamızın içinde. Onları yıkmak da bizim elimizde.
Konuyla İlgili Makale ve Linkler
- JeffreyPfeffer
- Jeffrey Pfeffer and Robert I Sutton, “The Knowing Doing Gap”, Harvard Business School Press 2000.
- Jeffrey Pfeffer, Robert Sutton; The Knowing-Doing Gap: How Smart Companies Turn Knowledge Into Action, 30.11.1999
- Jeffrey Pfeffer, Robert Sutton; Knowing "What" to Do Is Not Enough, Bloomberg Business Week
- Beth Gralington Scofield, “The Learning Doing Gap: An Inteview with Robert Sutton”, Line Zine, 2000
- Lise Hvatum & Allan Key, “Closing the knowing doing gap”, SPA Conferance 2008
- Martha Beck, One Stroke at a Time, The Oprah Magazine, 15.07.2008
- Robert Kegan, New Help for Closing the Knowing-Doing Gap
- George Carlin, “The Time Paradox”
- Albert A Angehrn “Change Management: Bridging the ‘Knowing-Doing’ Gap”, INSEAD
Aslında başarmak için hayatımızın çoğu yerinde “Hayır” kelimesinin dolaşması lazım hedefe ulaşmak için bazı zevklere hayır bazı insanlara hayır hata bazı hayalere hayır işte sonuç olarak benim ve sizin gibilerin bazı nedenlerden dolayı gelip bu makaleyi okuması da aslında yapılacak olan içinin bir *hayır* olabilir.
Makaleden dolayı teşekürler.
Bazı aşk sevgi olunca işte ikiside yetmiyor ne bilmek ne uygulamak şöyle anlatayım sevgilinle sorunların var ve gerçekten bazi şeyler yolunda gitmiyor doğru olan şey artik sonlandırmak ama uygulamaya gelince olmuyor kalbime söz geciremiyorum cümlelerinde eksiklik olabilir çok kırgınlık var ne yazdigimi bilmiyorum
Ya gerçekten ben 8.sınıf öğrencisiyim derslerime çalıştığım halde sınavlardan düşük alıyorum gerçekten de çalışıyorum kendime güvenerek sınavlara giriyorum sonucu hep beni üzüyor yani bunun bi çaresi yok mu ya hep böyle oluyor düşük notlar alıyorum çalıştığım halde yapamıyorum napabilirim ben
Bende okul da derslerime calusirdim ama hiçbir şey anlamazdim. 37 yaşımda iş hayatına atıldım. Çok sıkıntılı günlerin oldu. Bu sıkıntımı hayatım boyunca kimseyle paylasmadim. İs hayatımda kendimi çok yetersiz hissettikten sonra sağlık sıkıntımın olabileceğini düşündüm. Piskiyatri doktoruna gittim. Yıllardır ilaç kullanıyorum. İlaç kullandığım sürece iş hayatimda sıkıntı yaşamıyorum.
Süper.
Eyleme geçiremediğimiz bilgiden fayda sağlayamayacağımızı, bilginin ancak harekete geçersek hayatımıza bir anlam katacağını ve harekete geçmemizi engelleyenin de bir yerde aslında biz ve korkularımız olduğunu ancak TEMEL AKSOY yada onun gibi biri bu kadar güzel anlatabilirdi.
Eylem korkuyu yok eder diye bir yunan atasözü vardır ki bence çok doğru bi sözdür bu. Ayrıca haddim olmayarak bir kitap da ben tavsiye etmek istiyorum: Franz Fanon ‘Yeryüzünün lanetlileri’ isimli kitabında korkularımızı yenip harekete geçebilmeyi anlatmış bir yazar ve teorisine “ilk kurşun teorisi” adını vermiş.
Nefis bir makale.
Bilmek ile yetkinlik arasında ki fark, başarıyı etkiliyor.
Kurumlar açısından bakacak olursak, bildiğimiz halde işlerin yapılamıyor olmasının altında yatan çok farklı dengeler var. Korku bunların en temeli bireysel bazda bakacak olursak.
Kurumsal bazda bakacak olursak, sorunun en temelinde kurum kültürü yatmaktadır. Sutton ve Pfeffer kurum kültürünu yaratan noktaları da elementler olarak zaten ele almış≥ Geleceğin şirketlerinin başarılı olmalarını belirleyen en temel unsur hangi kurum kültürü ve temel değerler üzerine kendini inşa edeceği olacaktır. Işe bununla başlamakta fayda var.
Sayın Temel Bey;
Bilmek ile yapmanın arasında, kişilerin alışkanlıkları ve var olan durumu bozmanın getirdiği korku vardır, özetinde fikir belirttiniz.
Bu fikrinize katılmıyorum. Bence, kişinin harekete geçmesini engelleyen tek şey bilgi eksikliğidir. Kişiler, bildiği halde neden faydalı bir şeyi yapmaya çekinsin? Demek ki bilmiyor, kişinin aklı daima kendisine faydalı olanı tercih edecektir.
Bilmenin farklı dereceleri vardır. Kişi elektriğin "çarptığını" kitaptan okuyabilir veya çıplak bir kabloya temas edebilir. Ne var ki çıplak kabloya temas etmesi eğer elektrik kavramını teorik olarak öğrenmeden önceki döneme denk gelirse, öğrenene kadar belirsiz bir korku oluşacaktır. (belki de herhangi bir prize takılı olmayan kablolardan bile)
Eskiler bu bilmenin farklı derecelerine İlmel yakin, Aynel yakin, Hakkel yakin derlermiş.
Etrafımızdaki nesnelerin birbirine uzaklığı, karşımızdaki kişinin ses tonu ve kullandığı kelimelerin noktalama işaretleri, fikirlerin birbiri ardına dizilişi bilinç tarafından algılanamasa bile bilinç altı tarafından sürekli kaydedildiğine inanıyorum. Ve bu bilinç altı okumaları, bizim çeşitli kavramlardan, uygulamalardan nedensiz, belirsiz bir korku duymamızı sağlıyor olabilir. Bu korkuyu aşmanın yolu öncelikle onu bilgi ile aydınlatmaktır. Karanlık bir odada hareket edemezsiniz. Önce ışığı açmanız gerekir. Sizin "biliniyor" dediğiniz şeyler için kişiler "ya başaramazsam" şeklinde belirsiz bir korku ve başaramayacaklarına dair belli-belirsiz bir inanç taşıyor olmasalar hemen harekete geçeceklerdir. Kişinin harekete geçmesinin yolu, öncelikle yürüyeceği yolun tamamen, adım adım aydınlatılmasından geçer. Ki bu aydınlatmanın kimin tarafından yapılıyor olduğu da önemli. Kişi çocukluk döneminde ebeveynlerine güvensizlik duygusu içinde yetişmiş ise yetişkinlik döneminde de dürüst insanlara dahi güvenemez durumda olacaktır.
Umarım söylemek istediklerimi açık ve net olarak ortaya koyabilmişimdir.
Saygılarımla.
Gerçektende okuyunca şu anki durumum ile çok özdeştirdim makalenizi.Bilmek yeterli olmuyor… harekete geçmek bildiğini yapabilmek…işte gerçek başarı ve huzuru getiren bu. Yoksa devamlı halinizden şikayet edip ahhh keşkeler ile ömür tüketme durumuna gelmişsiniz demektir.
Teşekkürler