Paris denince aklınıza ne geliyor?
Eğer sizin de aklınıza, romantizm geliyorsa Paris bir markadır; çünkü her sene milyonlarca insan, sizin gibi düşünerek, dünyanın en romantik kenti Paris’i görmeye gider.
Kentler, deneyimsel pazarlamanın en iyi uygulamalarıdır. Yaşattıkları deneyimleri ve öyküleri üstün olan şehirlerin her biri birer markadır.
Eski yıllarda kent pazarlanması denildiği zaman, bir kente turist çekmek için yapılması gereken etkinlikler anlaşılırdı. Bugün bu anlayış evrim geçiriyor.
Las Vegas planlı bir şekilde yaratılmış kavramsal bir kenttir (Concept city). Bugün nasıl Toskana sanatın ve iyi yaşamın beşiği olarak kabul edilirse, Las Vegas da eğlencenin markası olarak kabul edilir. Las Vegas denince hiç oraya gitmemiş insanların bile gözlerinde Casino’ların görüntüleri canlanır.
New York’un Woody Allen filmlerinde veya Sex&the City gibi dizilerde dünyaya sunulması da bir markalaşma örneğidir. Bugün Sex&The City dizilerini takip eden kitleler, sadece dört kadının hayatını değil aynı zamanda bir New York gösterisi de izlerler.
Bazı kentler, ait oldukları ülkelerden daha ünlüdür. Kazablanka Fas’tan daha çekicidir. Kazablanka, 1940’ların başında Humphrey Bogart ve Ingrid Bergman’ın oynadığı meşhur Casablanca filmiyle özel bir yere sahiptir. Prag ve Kafka birbiriyle öyle bütünleşmiştir ki onları ayırmak olanaksızdır. Kafka’nın bütün eserlerinde, Prag’da geçen bir olay mutlaka vardır.
Buenos Aires tangonun başkentidir. Buenos Aires yaşadığı bütün krizlere ve yolsuzluk hikâyelerine rağmen, tangodan dolayı aklımıza her daim tutku ve yaşam sevincinin kenti olarak gelir.
Bir kent marka olmuşsa, artık bir coğrafya konusu olmaktan çok öteye gitmiş demektir. Ruhu olan, yaşayan, canlı bir organizmadır. İstanbul’da yaşayanlar bilirler, İstiklal Caddesi’nde dolaşmak, Asmalımescid’e gitmek başlı başına bir deneyimdir.
Richard Florida‘ya göre “Nerede yasıyorsak o oluruz.” Yaşadığımız kent, yalnızca coğrafi bir yer değil, aynı zamanda kültürel bir oluşum olarak da hayata bakışımızı ve mutluluğumuzu doğrudan etkiler.
Monocle dergisi, her sene “Top 25 cities” başlığı altında, dünyanın en yaşanmaya değen yirmi beş kentini seçiyor. 2009’da yaşam kalitesi en yüksek kentlerin başında Münih, Kopenhag ve Tokyo yer aldı. (Top 25 Most Liveable Cities 2009 – Monocle) Dördüncüsü yapılan bu araştırmada, bu sene diğer senelerden farklı olarak en iyi şehirleri sıralarken suç istatistikleri, hayat pahalılığı gibi normal kriterlerin dışında, güneş ışığı saatleri, iş kurma kolaylığı, global bağlantılar, direk uçuşlar, kentin farklı kültürlere kucak açan bir merkez olması gibi yeni bazı kriterleri de dikkate aldılar. 2010 yılında yapılan araştırmaya, kentteki küresel markaların mağaza sayısını da eklediler. Bir kentte ne kadar global mağaza zincirleri varsa şehir o kadar puan kaybediyor, çünkü global markalar kentin özgün dokusuna zarar veriyor.
Kentlerin güvenli yerler olması önemli bir ölçüt. Örneğin Şikago, oldukça cazip bir kent ama kentin güvenli olmaması onun üst sıralara çıkmasını engelliyor. Şikago’da bir yılda işlenen cinayetlerin sayısının yüksekliği, şehrin yaşam kalitesini olumsuz etkiliyor.
Diğer taraftan da kentler altyapı ya da güvenlik olarak çok iyi olmasalar bile, özgün kültürleri sayesinde üst sıralarda yer alabiliyor. Rio ya da Sao Paulo bu tarz kentlere bir örnek. Sao Paulo her ne kadar Brezilya’nın ekonomik merkezi olsa da, kentte işsizlik ve suç oranlarının yüksekliği göz ardı edilemeyecek boyutlarda ama yine Sao Paulo gibi şehirler kendilerine has özellikleriyle öne çıkabiliyor.
Aynı şey İstanbul için de geçerli. İstanbul’un önemli altyapı sorunları var: Yağmur yağdığında sel basıyor ve bazı belediye hizmetlerinde hala ciddi eksikler var. Fakat İstanbul dünyanın yaratıcı insanlarını bir mıknatıs gibi kendisine çekebiliyor. Çünkü yaratıcı insanlar İstanbul gibi enerjisi yüksek bir şehirde yaşamayı, canlılık verici ve tazeleyici buluyorlar. (En Yaratıcı Şehir Hangisi?) İşte bu sebeple bir kentin marka olarak nasıl bir anlam taşıdığı, fiziksel özelliklerinden çok daha önemli olabiliyor.
İstanbul birçok araştırmacıya göre, Avrupa Kültür Başkenti olan kentler arasında en ilginçlerin arasında yer alıyor. Çünkü İstanbul, günümüz dünyasının en çok eksikliğini duyduğu, uygarlıkların buluşmasının örneğini oluşturuyor.
İstanbul gibi birçok zenginliğe sahip bir kenti markalaştırmak, çölün ortasında Las Vegas gibi bir marka yaratmaktan elbette çok daha kolay. Ancak İstanbul’un dünya çapında Paris, Venedik gibi bir marka kent olabilmesi için önce aklımızı netleştirmemiz gerekir. Bence İstanbul, rakı, balık, Boğaz gibi anlamlardan daha fazlasını hak ediyor.
İstanbul, Asya’yı ve Avrupa’yı, doğuyu ve batıyı, eskiyi ve yeniyi, geleneksel ile moderni, evrensel ile yereli de sihirli bir şekilde birleştiriyor. Bence İstanbul’un bu anlamı daha belirgin bir şekilde üstlenmesi ve daha yüksek sesle anlatması gerekiyor. İstanbul eşsiz bir kent. İstanbul için ne kadar kafa yorsak yeridir.
Bu konuyla ilgili aşağıdaki kitapları öneririm:
![]() |
Berci Florian, Hans Mommaas, Koen van Synghel, Michael Speaks & Véronique Patteeuw, City Branding: Image Building & Building Images, NAi Publishers, 2002 |
![]() |
Eric Weiner, The Geography of Bliss: One Grump’s Search for the Happiest Places in the World, Twelve Reprient editions 2009 |
![]() |
Eric Weiner, Mutluluğun Coğrafyası, Koridor Yayıncılık, Çev. İlke Önelge, 2010 |
![]() |
Italo Calvino, Görünmez Kentler, Yapı Kredi Yayınları, Çev. Işıl Saatçıoğlu, 2008 |
![]() |
Lawrence Durrell![]() |
![]() |
Miriam Greenberg, Branding New York: How a City in Crisis Was Sold to the World Routhlend |
![]() |
Philip Kotler, Donald Haider & Irvin Rein, Marketing Places, New York, Free Press, 1993 |
![]() |
Richard Florida, Who’s Your City?: How the Creative Economy Is Making Where to Live the Most Important Decision of Your Life, Basic Books 2009 |
![]() |
Stephanie Hemelryk Donald, Eleonore Kofman & Catherine Kevin, Branding Cities: Cosmopolitanism, Parochialism, and Social Change, Routledge Advances in Geography, 2008 |
Bu yazıyla ilgili olarak aşağıdaki makaleleri ve linkleri öneririm :
1.Brand of gold: Future of cities
http://www.guardian.co.uk/society/2008/oct/01/city.urban.branding
2.City Branding – How Cities Compete in the 21st Century
http://www.placebrands.net/reading/citybranding.html
3.İstanbul – Avrupa Kültür Başkenti
http://www.istanbul2010.org/index.htm
4. J Winfield-Pfefferkorn, The Branding of Cities, Brandchannel Article, 2005
www.brandchannel.com/images/papers/245_Branding_of_Cities.pdf
5.Joshua Kurlantzick, The End of Brand Thailand: How mismanagement and mistakes turned a high-growth democratic paradise into a violent mess, Newsweek, 4 Temmuz 2010
http://www.newsweek.com/2010/06/04/the-end-of-brand-thailand.html
6.Ken Livingstone, “London’s a great international brand that has to be managed carefully”, The Independent 15 August 2000
http://www.independent.co.uk/opinion/commentators/londons-a-great-international-brand-that-has-to-be-managed-carefully-697087.html
7.Lawrence Durrell,papers
http://archives.lib.siu.edu/index.php?p=collections/controlcard&id=2209
8.Mercer’s 2010 Quality of Living survey highlights – Global
http://www.mercer.com/qualityofliving
9.Michalis Kavaratzis, “From city marketing to city branding: Towards a theoretical framework for developing city brands” 30 Haziran 2004
http://www.egs.mmu.ac.uk/users/cgibson/…/Kavaratzis%202004.pdf
10.Monocle index
http://www.monocle.com/sections/edits/Web-Articles/Top-25-Cities/
11.Paolo Rizzi, Ilaria Dioli, “From Strategic Planning to City Branding: Some Empirical Evidence in Italy”, Università Cattolica del Sacro Cuore (Italy), Vol. 8 Special Issue p.39-49. 2010
www.pasosonline.org/Publicados/8310special/PS0310_05.pdf
12.QIAN Minghui, A Study of Success Factors in City Branding: The ISE Conceptual Model, School of Information Resource Management, Renmin University, P.R.China
http://www.seiofbluemountain.com/upload/product/200911/2009scyxhy07a7.pdf
13.Richard Florida Best Cities
http://creativeclass.com/whos_your_city/best_cities/
14.Richard Florida, Who is your city
http://www.creativeclass.com/whos_your_city/
15.Richard Florida, Who is your city, röportaj, Mayıs 2008
http://randomthougts101.blogspot.com/2008/05/richard-florida-at-google-talk.html
16.Sarah Tayebi, How to design the brand of the contemporary city, 2006
http://www.urbanitude.com/citybranding.pdf
17.Seppo K Rainisto, “Success Factors Of Place Marketıng:A Study Of Place Marketıng Practıces In Northern Europe And The Unıted States”, Helsinki University of Technology, Institute of Strategy and International Business Doctoral Dissertations 2003/4
http://lib.tkk.fi/Diss/2003/isbn9512266849/
18.Søren Smidt-Jensen, “City Branding – a tool for change? “ Urban & Landscape Studies Forest & Landscape Denmark
http://www.mecibs.dk/Artikler/Conf3_presentations/…/Branding.ppt
19.Survey on Perception of Quality of Life in 75 Europen Cities
http://www.eukn.org/E_library/Urban_Policy/…in_75_European_cities
20.The economist Intelligence unit index
http://www.eiu.com/site_info.asp?info_name=The_Global_Liveability_Report&page=noads&rf=0
21.The Liveable Cities Index
http://en.wikipedia.org/wiki/World’s_most_livable_cities
22.TOP 25 Most Liveable Cities 2009 – Monocle
http://www.psfk.com/2009/06/top-25-most-liveable-cities-2009-monocle-magazine-zurich-copenhagen-tokyo-munich-helsinki.html
23.Türkiye’de kent markalaşması alanında yapılan çalışmalar
http://markakent.com/index.php
24.World’s Top 100 Most Livable Cities
http://www.businessweek.com/interactive_reports/livable_cities_worldwide.html
25.Yenal Bilgici, Kentinizden ne istemelisiniz?, Newsweek Türkiye, 3 Ağustos 2009
http://www.newsweekturkiye.com/haberler/detay/27179/Kentinizden-ne-istemelisiniz?reload=true

Detaylı bir yazı yazdığınız için teşekkürler öncelikle, İstanbul’un marka olmalı mı sorusu çok yerinde bir soru bence, diğer taraftan olması için çalışmamız da gerekiyor, ancak bu konuda hükümetin, ve belediyenin ciddi bir yolharitası çıkarması ve olimpiyatlar gibi bir referansı kazanması gerekir diye düşünüyorum.
Merhabalar Temel Bey,
Yazınızda doğru bir noktaya değindiğinizi, en azından merak ettiğinizi düşünüyorum. Hong Kong ve Amsterdam’ın markalama süreçlerini gözden geçirdiğimizde aynı şeyin İstanbul ya da başka bir Türk kenti için uygun olup olamayacağını ben de düşünmüştüm. Ancak yorumlarda da görülebileceği gibi İstanbul, gerçekten bir aşureye benziyor. İçinden neyi öne çıkaracağımız önemli. Şekeri mi bu kenti anlatacak yoksa içindeki buğdayı mı? Şöyle bir bakarsak İstanbul bir bütün halinde markalanmak için çok fazla kemikleşmiş bir kent. Paris romantizm sözcüğünü kendine yönlendirdiğinde, Paris’in gettoları Paris’i bu kadar sarmamıştı. İstanbul’daysa hem geleneksel, hem modern hem de hiçbir kentte görülmesi istenmeyen gecekondu türü varoş yerleşmeleri görülüyor. Bu anlamda İstanbul için biraz geç kalındığını söyleyebiliriz. Şu an İstanbul bir pazarlama laboratuarı olabilir ancak. Deneyimsel pazarlama yanında İstanbul’u tek bir bütün olarak değil de parçalarıyla bir markalar bütünü haline getirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Eski İstanbul olarak tabir edilen Suriçi’ni öğeleriyle birlikte bir markamız olarak düşünebiliriz. Belgrad Ormanı, Anadolu Kavağı vb. yerler İstanbul’un doğal yönüyle ilgili bir başka marka olmasına neden olabilir. Bunun gibi şeyler olabilir. Ancak kesinlikle vizyonumuz belli olmalı. İstanbul için belki olanaksız bir şey marka olmak. Biz hala 1453’teki fetihle övünüyoruz ancak özellikle Avrupa için fetih kötü bir hatıra. Tarih vurgusunu çok yapmak yerinde olmaz.
İstanbul’un sanatla ilgili etkinliklerle bir atılımda olduğunu görebiliriz. Belki sanatla ilgili bir markalama sürecine girilebilir. Bu; yöneldiğimiz bir yolu sürdürmek olur zira.
Amsterdam’daki sürece baktığımızda Amsterdam’ın neyle ifade edilebileceği hakkında farklı görüşler ortaya çıkmış. En sonunda Amsterdam’ın aslında “insan” faktörüyle ifade edilmesi gerektiği, “I amsterdam” sloganı ve buna yönelik etkinliklerle Amsterdam’ın bir marka haline getirilmesine süreci oluşturulmuş. Hala yeterince net bir marka değil Amsterdam. Ama bazı şeyleri söylediğinizde akla Amsterdam geliyorsa bu iyi de olsa kötü de olsa bir marka değerine işaret ediyor demektir.
Türkiye için farklı kentleri de marka olarak düşünmemiz gerektiğini düşünüyorum. Mesela Antalya bunun için çok uygun. Gitgide turist potansiyelini arttırmakta. Yapılabilecek çok şey var ancak müesseselerin nitelikli personel çalıştırmaya yönelerek bu ünü kaybetmemeye odaklanması çok önemlidir.
İstanbul,zaten ,TARİHİ BİR MARKA..Fethedilmesi kelimesi bile bir şehrin önemini yeteri kadar vurguluyor,bir topluma kazanılan bır toprak parçası için’’ alında,ele geçirildi’’ sözleri yerine ,konumu, gereği fethedildi ifadesi ,bana göre her gün yerli ve yabancısıyla her tür insanlar için fethedilmeye,keşfedilmeye de devam ediliyor,bir çağ kapatıp,yeni bir çağı başlatan bir şehrin hala markalaşıp markalaşmadığını konuşmak haksızlık …O zaman dünya ile İstanbul arasında yaşanılan iletişim bozukluğu var demektir … teknoloji çağında biz bu kadar sağlıklı bilgi ve iletişim geliştiremiyor ,tanıtamıyorsak,500-600 yıl önceki şartlara rağmen o dönemin insanları çok daha başarılı bir gelişme sağlamış oluyorlar..Paris tek aşk teması ile anılan,Las vegas da eğlence ,kumar için insan çekiyorsa ,İstanbul da hem aşkı,hem eğlenceyi,hem huzuru,hem ticari,moda… ve saymakla bitmeyecek niteliklerı ve özellikleri olan bir kent,malzemesi bol olan bir çeşni ,hatta bir İstanbul hanımefendisi,beyefendisi tabirleri bile markadır…aynı zamanda her taraftan insan akımıyla, yapılaşmada yaşanılan farklılıklar net görülüyor..Londra ya baktığımızda tek tip geleneksel evlerini gidenlerimiz bilir,iSTANBUL’UN her sokağı,yapısı,ev,apartman tipleri bile farklı. Hangi kültürel,sosyolojik yapıya sahip olduğu net görülüyor .. bu iyi veya kötü tartışılır..İstanbul’un temeli sağlam düzene,yapılanmaya ve en az kendisi kadar özel tanıtıma ihtiyacı olabilir ,İstanbul’u belli başlı nitelikler koyarak daraltmak ona yapılan haksızlıktır..
Böyle bir konuda fikri olamayan kimse yoktur sanırım. Ama yazılanları okuduğum zaman “marka” dediğimiz kavramdan korku duymaya başladım açıkcası.
Sanırım İstanbul’u marka bir kent haline getirirken kendi içinde yaşadığı ruhu yitirmesine neden olacağız.
Yazıya yapılan yorumlardan anladığım kadarıyla şehri güzel kılan bir çok özelliği yada sizin tabirinizle sorunları düzeltmemiz gerekiyor.
Ulaşım sorunları, yetersiz alt yapı ve hatta belkide tek düzey bir dil konuşulması. Öyle ki bence insanları güzen kılan şivelerinden ve hatta zaman içerisinde “marka kent” kavramı nedeniyle bir çok kültürün barındığı şehrin tek düzey anlayış içerisinde olması.
Bu şekilde devam edersek, marka kent sıkıcı bir kent olarak algılanacaktır.
Bazen bazı şeyleri oluruna bırakmak iyidir beklide.
Genel toplamda 22 yıldır bu şehirde yaşıyorum. Sabahları işe geç kalırken ne kadar eğlendiğimi (ulaşım sorunu), yağmurdan sonra çamur içinde eve koşturma telaşemi ve görünüşümdeki şaşkınlığı (alt yapı sorunu), tanıştığım insanların garip konuşmalarını (kültür) şehri tebessümle hatırlamamdaki en büyük etken olarak düşünüyorum.
Marka kent yerine “eğlenceli ve yaşamın tadının alındığı bir kentte yaşıyorum” demeyi terhic ederim.
Bence doğru olan, şehrin var olan güzelliğine güzellik katmak ve bizi farklı kılan özellikleri daha iyi bir şekilde ön plana çıkartmak. Bu arada tabiki gelişime karşı değilim ama şuanki İstanbul bitmeden…
Bu haftada bize düşünülecek bir şeyler verdiğiniz için teşekkürler…
Merhaba Temel Bey, Ankarada yaşıyorum. Sizi takip ediyorum. İstanbul için görüşlerinize katılıyorum. Ankaramız tarihteki rolüne rağmen bugün hala olamsı gereken yerde değil ne yazık. Türkan Erdoğan
Ben Istanbul asigiyim..
Istanbul’da dogdum, isim geregi Istanbul’un her kosesini gezme sansi yakaldim..
Her yeri ayri guzel, her semtin ayri bir hikayesi var..
O kadar guclu bir sehir ki Istanbul, bunca kalabaligi kaldirabiliyor ve besliyor..
Son zamanlarda, Istanbul bir dunya sehri midir diye sordum durdum kendime..
Isim dolayisi ile su an Londra’da yasiyorum, burda yasadiklarimi ve gorduklerimi Istanbul’dakiler ile karsilastirdigimda Istanbul’un bir dunya sehri olmadigina karar verdim..
Bir sehrin marka sehir olabilmesi icin oncelikle dunya sehri olmasi gerekir bana gore..
Ne kadar cok degisik memleketten insan barindiriyorsaniz o kadar cok dunya sehri olabilirsiniz ve bir marka yaratabilirsiniz..
Istanbul’a gelen turist sayisi cok ama onemli olan yabancilarin Istanbul’a gelip is icin veya hangi sebeple yerlesmesi, yasamasi..
Istanbul ne zaman degisik kulturden insanlari kendisine cekebilir o zaman adini dunya sehirleri arasina yazdirabilir..
Sehrin yonetimi de markalasma konusunda cok onemlidir..Istanbul gibi bir sehri partiler ustu kisiler yonetmelidir..Rant hesabi yapilan, tarihe onem verilmeyen, toplu tasimanin diger uluslararasi sehirlerle kiyaslandiginda cok dusuk olan bir sehrin marka olma ihtimali cok dusuktur her nekadar bu sehrin bir hikayesi olsa da..
İstanbul, bir çok hikayeye, destana, öyküye konu olmuş eşsiz bir şehirdir.
Nedim’in dediği gibi:
“Bu şehri istanbul ki bi mislü behadır,
Bir sengine yek pare acem mülkü fedadır.”
diye başlayan dizelerde bu geleneksel yapıdan çıkmış olan şair; bu istanbul şehrinin eşi benzeri yoktur, oranın bir tek taşına tüm yabancı ülkeler baştan başa feda olsunlar demektedir.
İstanbul şehri ile ilgili yerli-yabancı bir çok şairin, yazarın sözlerini anımsatabilirim. İstanbul bir markadır. Bu markaya sahip olan İstanbul halkı belki biraz daha özenle sevmeli sevgilisi olan bu şehri, belki biraz daha dikkatli olmalı, tarihi eserleri yıpratmamalı, evine gösterdiği özeni istanbul sokaklarındada göstermeli…
İstanbul halkının zihninde bu markayı tanıtmalı, farkına vardırmalı…
Yazınızı çok beğendim, gönlünüze sağlık, yorumsuz bırakmak istemedim.
Esenlikle efendim.
Psk. Eyüp Tunahan
Temel Bey,
Bahsettiğiniz gibi, İstanbul kesinlikle bu kısır döngüsünden kurtulmalıdır. Yazmış olduğum ilgili yazıyı linkte görebilirsiniz. Yorum ve görüşleriniz için şimdiden teşekkür ederim.
http://mehmetaksu.net/2010/07/13/istanbul-icin-odaklanma-vakti/
Sevgi ve saygılarımla,
Mehmet Aksu
İstanbul Bir Marka Olur
Hem de çok iyi bir marka olur. Ancak şimdiye kadar markalaşmış şehirlerde uygulanan stratejiler İstanbul için uygun olmaz. İstanbul çok eski, çok da yeni; çok geleneksel, çok da modern; korunmuş, dejenere de olmuş;…
İstanbul için bırakın Vegas’ı, Paris için gidilen yollar bile yetersiz kalır.
İstanbul’u marka yaparken, birbiriyle geçinemeyen marka özlerini barıştırmak, ya da en azından birbirine dokundurtmamak gerekiyor. Belki de genel geçerliliği kabul edilen stratejileri yok saymakla işe başlanmalı. Pek çok zıt alanda sonuna kadar gidilmeli. Örneğin; hem sonuna kadar yepyeniliğe, hem de sonuna kadar tarihsel mirasa oynanmalı. Arada kalmaktan korkmamalı. Çünkü İstanbul hepsini yapabilecek yetkinlikte.
Bir başka yol da; tüm bu strateji işlerini İstanbul’un kendine bırakmak. İstanbul’un sunduklarının iletişimini yapmakla yetinmek. Ne de olsa İstanbul Drucker’dan, Porter’dan, hatta Sun Tzu’dan daha deneyimli.
Yazıyı soluksuz okudum “Çünkü yaratıcı insanlar İstanbul gibi “enerjisi yüksek” bir şehirde yaşamayı, hayat verici ve tazeleyici buluyorlar.” bölümü beni yakalayıverdi. Önceleri iş nedeniyle bolca seyahate geldiğim İstanbul’da 4 yıldır yerleşik yazşıyoruz… İzmir’de geçen uzun yıllardan sonra İstanbul’da yaşamanın nasıl olduğunu yakınlarım soruyor… İstanbul’un bir enerjisi var, seni içine alıyor, O’nunla birlikte akıyorsun diyorum. Burası her dakika yaşayan bir yer. burasını sadece bir kent olarak yorumlayamadığımı her fırsatta anlatıyorum. zıtlıklarıyla, hızıyla, yoğunluğu ile, kaprisleri ile beni sarıp sarmalıyor. Yolumu kaybedip Okmeydanı’nın tepelerinde dar sokaklarda arabayla manevra yapmaya çalışırken de, boğaza karşı bir şeyler içerken de burada yaşadığıma memnunum… İlerde tekrar İzmir’e hatta Sığacık’a yerleşmiştik oraya döndüğümüzde iyi ki İstanbul’da yaşadım diyeceğim.
Bu arada rakı-balık-boğaz çemberini genişletmek lazım, çok doğrusunuz… Güzel İzmir için de aynı kısır döngü var. Rakı-balık-mangal…
Armağan
Kendi boğazı özel mülkiyet işgali altında olan, kendi halkını ve turistini boğaz şeridinde sosyokültürel yaşam aktivitleri ile yoğurmayan bir İstanbul, Pera tepesi arka sokaklarının bozuk kaldırımlarında yaşanacak sarhoş sekmeleri üzerinden marka olabilir ama hakkı olan muhteşemlik değerini asla bulamaz.
Elimizde elmas varken niye camı markalamakla uğraşıyoruz?
İşte bu soru hayatının son 2 yılını İstanbul’da geçiren bir Ankara’lı olarak benim de hep aklımda.
Herkesin kafasında bir konumlanış şekli var bu şehrin. Benim aklımdaki tanımı “Nefes Aldığım Yer”. Bir şekilde herkesi bir yerinden tutuyor İstanbul. Ama çok doğru “İstanbul” Bir Marka Olabilir mi?
Bence İstanbul bir yaşam şekli, ruhu olan şehir, gerçek ve hızlı…Bence İstanbul zaten bir marka! ama marka değeri ne kadar bunu bilemiyorum.
Bu keyifli yazı için teşekkürler..
“Kullandığımız her eşyanın markası var. Etrafımız markalarla dolu”..bu giriş açıklayıcı olmuş. eklenmesi gereken bir şey var ki; herşey marka olmasına rağmen her marka tüketici için “duygusal” bir fayda sunmayabilir. Y kuşağı için de markalar rasyonel fayda ile birlikte duygusal fayda da sunmak zorundalar.
istanbul özeline inersek, bir grup ,atıyorum, ispanya brujuvazisi şarap içerken :” kumara las vegasa,giyim kuşam’a da istanbula giderim arkadaş” demedikten sonra bir marka yaratmış olmayız. Ne ile anılıyoruz, dünya vatandaşlarının turkey denilince aklına ne geliyor?
Bu sorunun cevabı gerçek bir marka olup olmadığımızın da cevabı
Güzel bir konuya değinmişsiniz…
Marka’nın bir “vizyonu” olmalı. O vizyon, orada yaşayan yaşamayan tüm halkı birleştirip, o vizyona odaklı bir yaşam tarzı oluşturmalı. Ve uygulamaya geçirilecek temel stratejiler bu vizyona yönelik olmalı.
Vizyonu oluşturmak için, değişik halk kesimleriyle “vizyon arama” toplantıları yapılmalı. Ortak bilinç oluşana kadar bu interaktif (çift yönlü bilgi akışı) toplantılar devam etmelidir.
“Marka olmasının bize faydası nedir?” den başlayarak birçok soruya yanıt bulunmalıdır.
“Ben yaptım oldu” zihniyetinden vazgeçilmeli… Üstüne görev düşenler (halk, sivil toplum, devlet organları…) tarafından benimsenmemiş, sahiplenilmemiş bir vizyonun hayata geçirilmesi imkânsızdır. Yama gibi durur ve bünye onu kabul etmez. En güzel örneği “İstanbul Kültür Başkenti” propogandasında görülmüştür…
Saygı ve sevgilerimle,
Tanjan ÖZBİLGİ
Değerli Dostum Temel,
İstanbul bir marka olur mu? Doğru bir soru ve bütün açıklamalarına yürekten katılıyorum.
Çocukluğumda Kadıköy’den karşıya geçmek için büyüklerimiz İstanbul’a gidiyoruz derlerdi. Acaba İstanbul sadece suriçi denilen Sultanahmet’ten Topkapı’ya uzanan yedi tepeli eski kent mi? Yoksa Beylikdüzü’den Kurtköy’e uzanan geniş bir coğrafi alanı kaplayan yeni bir kimlik mi? Nereyi ve neyi marka yapacağız? Amacımız ne? Ulusal bir marka mı, yoksa Avrupa çapında veya küresel bir marka yaratacağız?
Soruları arttırmak kolay ancak pazarlama bilimi ve marka mimarisi açısından cevaplar uzun ve bulanık.
Sonsöz olarak keyifli ve düşündürücü makaleni sessiz bir Temmuz sabahında okuduğum için sana müteşekkirim…
Temel Bey,
Yazınızı okudum.
“İstanbul elbette bir marka olabilir” derken İstanbul’un %10’luk kısmı olan tarihi yarımada ve Boğaz’ı kastediyorsunuz herhalde. Yoksa Sarıgazi’den, Bayrampaşa’dan, Esenler’den oluşacak bir markayı ancak sosyologlara satabilirsiniz.
İyi günler,
Hasan