Nasıl ki güzellik karşı koyulamaz bir çekim yaratıyorsa mizah da en az güzellik kadar etki yapar. Sadece karşı cinslerin ilişkilerinde değil, bütün ilişkilerde mizahın her kapıyı açan bir işlevi vardır.
Ne kadar ciddi ne kadar öfkeli olursanız olun, zekice yapılmış iyi bir espri sizin içinizdeki güzel insanı ortaya çıkaran bir etki yapar. Egonuzun duvarları aniden yıkılır. Sizi güldüren kişi, ruhunuza ulaşır. Onunla bağ kurmaya hazır hale gelirsiniz.
Hepimiz ergenlik yıllarımızdan başlayarak kendi kimliğimizi oluştururken adına ego dediğimiz kaleler inşa edip içine varlığımızı gizliyoruz. Aradan yıllar geçtikçe varlığımıza kendimiz bile ulaşamaz oluyoruz. Çoğumuz tatsız, tuzsuz insanlar haline dönüşüyoruz. Hayat mücadelesi bizi bizden uzaklaştırıyor.
Nasıl masallar ve öyküler bizi çocukluğumuzun saflığına geri döndürüyorsa mizah da bizim içimizdeki çocuğu ortaya çıkarıyor. Ağız dolusu kahkaha atan, kendinden geçen (egosundan kurtulan) insanlara bakın, onların içindeki çocuğun ortaya çıktığını görürsünüz.
Güldürmek dünyanın en ciddi işlerinden biridir, keskin bir zekâ gerektirir. Mizah yeteneği olan esprili insanlar, toplumsal değişime öncülük yapabilecek insanlardır. Bir siyasetçinin yıllar boyunca anlatamayacağı bir fikri, iyi bir mizahçı saniyeler içinde anlatma gücüne sahiptir.
Bir toplumun yeni fikirleri sahiplenmesinin en kısa yolu; yeni fikri, senaryo yazarlarının ya da mizahçıların anlatmasıdır. Bir ülkede dönüşümü siyasetçiler başlatır, ama yeni fikirleri topluma benimsetenler sanatçılardır.
Mizah yapanın ayrıcalığı vardır, ona krallar bile karşı gelemez. Krallara kimsenin söylemeye cesaret edemediği sözleri söyleyenler hep soytarılar olmuştur. Bu özelliklerinden dolayı soytarılar, en çok saygı duyulan kişilikler arasındadır.
Mizah, halkın iktidara başkaldırdığı durumlarda yeşermiştir. İnsanlar deviremedikleri iktidarla “alay eden” mizah hikâyeleri yaratmışlardır. Ortaçağda kiliseyle ve krallarla alay eden öykü anlatıcıları ve soytarılar, düzeni en sivri dille eleştiren insanlar olmuşlardır.
Eski Yunanda güldürünün babası Aristofanes’tir. “Hayat tiyatro gibidir, en kötü insanlar en iyi yerde otururlar.” sözünün sahibi Aristofanes’tir. Bizde ise Nasrettin Hoca ve Bektaşi fıkraları, Marco Paşa hikayeleri, Karagöz Hacivat anlatıları sadece güldürmekle kalmaz, en ciddi söylevlerin iletemeyeceği mesajları bir çırpıda iletir.
Freud, “Yaptığımız espriler sayesinde son derece önemli mesajlar kabul görür, ciddi bir ifadeyle söylenen sözler kabul edilmez.” der.
Mizah, sivri dilli bile olsa kin ve düşmanlık duyguları yaratmaz.
Sadece filozoflar değil psikologlar, sosyologlar, pazarlamacılar, doktorlar, eğitim bilimciler için de mizah başlı başına bir araştırma konusu ve çalışma alanı. Her geçen gün mizah üzerinde yapılan çalışmalar, bilimsel kanıtlar çoğalıyor. Gülmenin insan bedenine ve ruhuna ne kadar iyi geldiği çok iyi biliniyor. (Ben bundan birkaç yıl önce mizahla ilgili onlarca kitap okudum. Mizahın -insanın bir ömür harcayacağı kadar- uçsuz bucaksız bir konu olduğunu anladım.)
Gülmenin birleştirici bir etkisi vardır. Tanımadığımız birisiyle ilk karşılaşmamızda ona gülümseriz;çünkü gülümseme, bizim karşımızdakini kabul etmemizin göstergesidir.
Yönetim denince ilk olarak akla “otorite ve kurallar” geliyor. Her ne kadar son yıllarda duygusal zeka ve empati gibi kavramlar yönetim pratiğinin parçası olsa da yönetim, mizah ya da gülmeyle ilişkilendirilmez. Aksine gülme ile yönetim kavramının yan yana gelmesi yadırganır ve yöneticinin mizah yapması onun otoritesini zedeleyecekmiş zannedilir. Hâlbuki mizah, hayatımızın her alanında ve her anında vardır.
İş hayatımıza mizahı ne kadar çok sokabilirsek o kadar yaratıcı oluruz. Ciddiyetle, sertlikle, zıtlaşmalarla, çatışmalarla, gerginliklerle çözemeyeceğimiz sorunlara mizahla yaklaşmak, çözümü kolaylaştırır. Mizah yaşadığımız zorlukları hafifletir, yük olmaktan çıkarır.
Espri, savunma mekanizmalarını ortadan kaldırarak kabul etmeyi ve kabul edilmeyi kolaylaştırır. Daha da ötesi birlikte gülebilen, aynı espri anlayışını paylaşan insanlar arasında çok hızlı bir doğal bağ oluşur. Aynı esprilere gülen insanlar aynı takımın parçası olurlar.
Mizah sadece hayatı neşelendirmekle kalmaz, öğrenmeyi de kolaylaştırır. Gerginlikleri yumuşatır, insanları yakınlaştırır, en ciddi ortamlara insani bir boyut katar. Mizah en ağır durumları hafiflettiği için ruhumuzu dengeye getirir.
Bir insanın kendisiyle “alay edebilmesi”, bir olgunluk ve özgüven işaretidir; kendisiyle barışık olduğunun göstergesidir.
En zor konuları bile mizahla sevimli hale getirerek öğreten hocaların yaptıkları gibi hayatta pek çok işi mizahla birleştirmek mümkündür. İş hayatında da, eğlenerek yapıldığında en zor işler kolaylaşır.
Esprili reklamlardaki mesajların daha etkili olduğunu hepimiz biliyoruz. Daha önce de birçok kez değindiğim gibi, iletişimin dili duygusaldır; en iyi duygusal bağ kurma yollarından biri ise mizahtır.
İnsanların nelere güldükleri kültürel olarak değişse de genel anlamıyla mizahın evrensel bir ortak paydası vardır. İnsanları güldürmenin her külütür için geçerli olan bir yapısı ve mimarisi vardır. Bu anlamda mizah, kendi içinde şaşmaz bir matematiğe sahiptir.
Mizahın özü, mevcut duruma hiç beklenmedik bir anda, hiç akla gelmeyecek farklı bir bakış açısı getirmektir. Hazırlıklı olmadığımız bu ani bakış açısı değişikliği, sinir sistemimiz üzerinde boşaltıcı bir etki yaratır ve gülmeye başlarız.
Gülmeye başladığımızda egomuzun etrafına ördüğümüz duvarlar yıkılır, içimizdeki çocuk ortaya çıkar.
Gülmeye başladığımızda bağ kurmaya hazır hale geliriz; karşımızdaki de bizim içimizdeki insana ulaşma imkânı bulur.
Not:
Temel, uzun yıllar yönetici olarak çalıştıktan sonra danışman olmaya karar vermiştir. Bir tavuk çiftliği sahibi Temel’i çağırır ve der ki “Bir derdim var, tavuklar hastalanıyor. Son günlerde epeyce bir kayıp verdik. Sizce ne yapmamız gerekir?” Temel, “Kolayı var, size vereceğim şu ilacı kullanın, faydasını göreceksiniz.” der. Çiftlik sahibi Temel’in dediğini yapar.
Ertesi hafta Temel tekrar çiftliğe geldiğinde durumu sorar. Adam der ki “Hiç düzelme olmadı. Aksine kayıplar arttı. Tavukların yarısını kaybettik. Zararımız büyük.” Temel, kendine çok güvenli bir ses tonuyla, “Öyleyse geçen hafta verdiğim ilacı bırakın, size vereceğim bu yeni ilacı kullanın. Bu kesinlikle işe yarayacaktır.” der.
Bir sonraki hafta tekrar buluştuklarında durum daha da kötüleşmiştir. Çiftlik sahibi umutsuzluk içindedir. Temel müşterisini sakinleştirir, panik yapmamasını söyler ve yepyeni bir ilaç verir ve aynı zamanda tavukların yemini değiştirir. Bu yeni yöntemle kesin sonuca ulaşacaklarını söyler; çünkü Temel böyle durumlarla daha önce çok karşılaşmıştır ve hepsinde de çok başarılı olmuştur. Çaresiz çiftlik sahibi Temel’in önerdiği yöntemlerin hepsini uygulayacağını söyler.
Temel tekrar çiftliğe gittiğinde büyük bir heyecanla durumda ne kadar iyileşme olduğunu sorar.
Adam der ki “Bütün tavukları kaybettik. Mahvolduk.”
Ve perişan bir şekilde Temel’e “Şimdi ne yapacağız?” diye sorar.
Temel kafasını kaşır ve der ki,
“Bende daha çok strateji vardı; ama sende tavuk kalmadı.”
Konuyla ilgili olarak aşağıdaki kitap ve bağlantıları öneriyorum.
Charles R. Gruner, “The Game of Humor: A Comprehensive Theory of Why We Laugh” Transaction Publishers, 1999
Igor Krichtafovitch, Humor Theory: Formula of Laughter, Outskirts Press, 2009
Robert R. Provine, Laughter: A Scientific Investigation, Penquin, 2001
Barry Sanders , Sudden Glory: Laughter as Subversive History, Beacon Press, 1996
John Morreall, The Philosophy of Laughter and Humor, State University NY 1997
Rod A. Martin, The Psychology of Humor: An Integrative Approach, Academic Press 2006
Simon Critchley, On Humour, Routhledge 2002
Sigmund Freud, Jokes and Their Relation to the Unconscious, W. W. Norton & Company; The Standard Edition 1996
Peter L. Berger, Redeeming Laughter: The Comic Dimension of Human Experience , Llh, 1997
Henri Bergson, Le Rire, Presses Universitaires de France., 1940
Henri Bergson, Laughter: An Essay on the Meaning of the Comic Henri Bergson, Book Jungle, 2007
Henri Bergson, Gülme: Komiğin Anlamı Üstüne Deneme, Ayrıntı Yayınları, çev Yaşar Avunç, 1996
Laurence J. Peter, Raymond Hull, Peter İlkesi, Bilgi Yayınevi, 1994
The Peter Principle, Buccaneer Books, 1993
Michael Pickering , Sharon Lockyer “Beyond a Joke: The Limits of Humour “ Palgrave Macmillan
Aristofanes, Kadınların Savaşı – çev. Azra Erhat, Sabahattin Eyüboğlu, Remzi Kitabevi, 1966
Aristofanes, Kuşlar, çev. Azra Erhat, Sabahattin Eyüboğlu, Remzi Kitabevi, 1966
Aristofanes, Eşek Arıları – Yargıçlar, çev. Sabahattin Eyüboğlu, Remzi Kitabevi1966
Aristofanes, Bulutlar, çev. Ali Süha Delilbaşı, Mf.V 1957
Aristofanes, Barış, çev. Azra Erhat, M.E.B., Ankara, 1966
Hacı bektaş Veli ve Bektaşi Fıkraları
Abram Sauer, Humor: The Sixth Sense of Branding? Brandchannel Article, Jul 2007
Denis Hurley, How technological change has given humor renewed purpose
John R Kantezbach, Real change leaders, McKinsey Quarterly, Feb 2006
Martha Craumer, “Getting Serious About Workplace Humor”, HBR July 2002
Constantine Von Hoffman, “Uses and Abuses of Humor in the Office”
David Stauffer, Let the Good Times Roll: Building a Fun Culture HBR 1999
The Dilbert Doctrines: An Interview with Scott Adams

Mizah dendiğinde aklıma nedense hep karikatürler gelir. Karikatür denince de hem çizimi iyi hem de mizah yüklü karikatürler gözümün önünde belirir. Madem konumuz mizah ben de naçizane yüzünüzde tebessüm oluşturması adına sizlerle birkaç mizah yönü çok kuvvetli karikatür paylaşmak isterim. http://hayro.la/komik-karikaturler/
Yüzünüzden gülümsemenin hiç eksik olmaması dileğiyle. Esen kalın.
Temel bey yazılarınızı yeni tekip etmeye başladım ama içi çok dolu ve eğiten üslubunuzla merakla izliyorum özellikle mizahın bize kattıkları yatsınmayacak özellikte paylaşımlarınız için teşekkürler
Bu işin kesin bir çözümü var aslında! Yani espiri yapayın derken komik, acınası veya utanılası duruma düşmenin bir çözümü var…
Tiyatrocuları düşünelim, stand-up’çıları, komedi oyuncularını… bu adamlar öyle sürekli doğaçlama espiri yapıp durmuyor öyle değil mi. Belli bir metin var, belli bir senaryo var ellerinde, rollerine günlerce çalışıyorlar, bürünecekleri karakterle ilgili bir sürü araştırma, gözlem yapıyorlar. Özellikle güldürecekleri sahneleri didik didik edercesine defalarca çalışıyorlar. Ve sahneye çıktıklarında aynı oynu yaklaşık olarak aynı komiklikte sergiliyorlar. Hepimiz de gülüyoruz.
Yani bazı insanların doğuştan mizah yeteneği olabilir, ama bu demek değildir ki mizah yeteneği olmayan insanlar bunu öğrenemez. Tamam, yöneticilerimizden birer stand-up’çı olmalarını beklemiyoruz ama espiri yapmayı pekala öğrenebilirler.
Hatta bunun için ders bile almalılar bence, yapacakları espiriler üzerine çalışmalılar, önce iş arkadaşları üzerinde denemeliler, espirinin zeminini nasıl hazırlayacaklarını çalışmalılar. Bir yönetici haftada bir espiri öğrense yılda 52 espiri yapar. Bir yılda biriktirdiği bu espirilerde günde bir tane kullansa iki ay sonra ilk espirisine dönüp tekrar kullanabilir. Bence bir yönetici için günde bir espiri gayet iyi bir performans. Arada çıkacak doğaçlamalar da cabası. 🙂
Çok uçuk bir öneri gibi ama bence gayet mümkün:) Olur mu? bence Olur!
Hatta tiyatrocularımıza da ek bir kazanç alanı açılır. Bakalım tiyatro merkezlerimizin internet sitelerinde "Yöneticilere Mizah Dersi Verilir" ilanlarını ne zaman görecez. Hani belki vardır. Ben cahil kalmış olurum bu durumda 🙂
Mayk Hammer
Economi end Marketing Profesır Of Bir Zamanlar Komedia
Sayın Temel bey, yazılarınızı zevkle takip ediyorum. İş hayatında sürekli komplo teorisi üreten, nasıl yapılamayacağını anlatan kişilere karşı mizahın çok işe yaradığını tecrübe ettim. Masamda 10 yıldır asılı olan şu söz ile bu yazınıza destek vermek istiyorum. “İnsanların ölmesiyle yaşamın gülünçlüğü nasıl değişmez ise, insanların gülmesiyle de yaşamın ciddiliği değişmez” BERNARD SHAW sAYGILARIMLA
Merhaba Temel Bey
Yazılarınızı okumaya yeni başladım ama okurken çok eğleniyor ve kendime bir şeyler katabiliyorum, bundan dolayı teşekkürü bir borç bilirim.
Mizahın hayatımızda büyük bir rol oynadığını düşünüyor ve sayfalar dolusu yazıyla anlatılamayacak bir düşünceyi mizahla anında açıklayabileceğimizi düşünüyorum. Bunun için verdiğiniz örnek gerçekten çok açıklayıcı olmuş; “Bir siyasetçinin yıllar boyunca anlatamayacağı bir fikri, iyi bir mizahçı saniyeler içinde anlatma gücüne sahiptir. “
Tam anlamıyla katılamayacağım görüş ise iş yerinde ya da iş yaparken mizah: İş sırasında mizah olabilir ama bunun belli bir seviyesinin olması gerektiği görüşündeyim. Aksi taktirde bir iş toplantısında yapılan bir espri nin o anki duruma ne kadar uygun olacağı ve espri sahibini nasıl bir duruma sokacağını düşünmeden de edemiyor insan?
Yani iş ciddiyet isteyen bir faaliyet olduğundan dolayı -ki birçok yönetici veya işadamı böyle düşünür ve yüzlerinde gayet otoriter,işe hakim bir hava vardır- mizahla iş kavramı pek fazla bir araya gelmez ya da getirilmez,getirilmek istenmez.
Fakat hayatımızdaki herşeyi ona gerektiği kadar mizah ekleyerek yapmamız gerektiği kanısındayım.
Teşekkürler.
Her yazınızı büyük bir keyifle okuyorum.
Başarılarınızın devamını dilerim..
http://www.haber99.org
Temel Bey Merhaba ;
Her yazızını heyecanla bekliyor ve keyifle okuyorum. Paylaşımlarınız ve aydınlığınız için teşekkurler…..
Temel Bey Merhaba,
Yazılarınızı keyifle okuyorum. Vakit ayırıp yazabiliyor olmanızı da gıpta ile izliyorum…
Ben de bir süredir mizahla ilgileniyorum. Bu konuda çeşitli konferanslarda konuşmacı olarak yer aldım.
Son olarak İzmir’de bir Vakıf okulu düzenledikleri okul öncesi eğitim konferansında, benim de konuşmacılardan biri olduğum “Eğitimde Mizah” konusunu işledi. Üniversiteye ders olarak konulabilir mi diye araştırıyorum.
Bu konu yavaş yavaş da olsa ilgi görmeye başladı.
Ancak, tabii mizahın yanlış ve yersiz kullanımından kaynaklanan (yukarıdaki yazılarda belirtildiği gibi) tereddütler de var.
Kaleminize öncülüğünüze sağlık.
Değerli Üretken Dostum Temel,
Mizah ve işletmecilik konusunu bağlantılarını ayrıntılı olarak incelediğin makalendeki görüşlerine katılıyorum. Bu mizah doğru yerde, doğru kişilere, doğru zamanda ve tadında yapılırsa etkili oluyor.
Bu noktada iki örneğim var. Birincisi özellikle bazı yöneticilerin toplantılarda mizah yapmakla uğraşıken içine düştükleri kötü durum. İkincisi ise daha kötüsü bazı satış temsilcilerinin tanımadıkları muhtemel müşterilere mizah yaparken satışı kaçırdıkları durumlar.
Bu iki duruma ne dersin?
Selamlar…
Sevgili Erdoğan,
Haklısın, böyle kötü ve tatsız örnekleri de var mizahın; O durumlara düşenleri görünce, onların yerine ben utanıyorum.
Sevgiler.
Temel
Neredeyse tüm yazdıklarınıza iknayım. Bir tek nokta kaldı; Yönetim ile mizahın yanyana gelmesi.
Burada benim soru işaretim, mizahın yönetime otorite, ciddiyet, saygınlık gibi noktalardan zarar vermesi değil. Mizahın içinde hep bir muhalefet olduğunu inanmam, mizahın tabiatı gereği muhalif olması. Yönetim ise iktidarın ta kendisi değil mi? Bana öyle geliyor ki, iktidar iktidar olarak mizahtan beslenmekte güçlük çeker, belki tek beslenme fırsatını muhalefetin muhalefeti olması konumuyla elde edebilir. Mizah yönetime sadece, yönetim kendini eleştirilere karşı savunurken el verebilir.
Saygılarımla
Hüseyin,
Belki de yönetimin yapacağı en iyi mizah türü, kendi eksikleriyle alay ederek, bu eksikleri gidermeye bir çağrı yapmasıdır.
Sevgiler.
Temel