Sizce bizim toplum olarak özgüvenimiz yeterince sağlam mı?
Kendimize karşı dürüst olmamız gerekirse özgüven eksikliğimiz en çok yabancılarla karşılaştığımız zaman ortaya çıkar. Sanatta, sporda ya da üretim kalitesinde birçoğumuz, yabancıların ve özellikle Batılıların bizden daha iyi olduğuna inanır. Birçok alanda yabancı hayranlığımız bu eksiklik hissimizden kaynaklanır. Türkiye’de marka isimlerini İngilizce koyma alışkanlığımız da bu nedenledir.
Batılıları kendimizden üstün görmeye başlamamız, Tanzimat Dönemi’ne dayanır. Fransız gibi olma anlamına gelen “Alafranga” ve Türk gibi olma anlamına gelen “Alaturka” terimleri, günlük dilimize Tanzimat döneminde girmiştir.
62 ülkede, 9 temel değişken incelenerek ülkelerin kültürlerini kıyaslayan araştırmaya göre (Globe Research Project) Türkiye, kendi fikrini ifade etme (assertiveness) açısından en son sıralardadır. Biz toplum olarak, kendimize ait fikirlere sahip olmaktansa, karşımızdakiyle uyum içinde olmayı tercih ederiz. Farklı bir fikirde olmak, bizim toplumumuzda, insanın karşısındakiyle “ters düşmesi” olarak algılanır; bunun düşüncesi bile bizi huzursuz etmeye yeter.
Oysa bazı toplumlarda insanlar, başkalarının düşünceleri ne olursa olsun kendi fikirlerini hiç zorlanmadan ifade etme alışkanlığına sahiptirler. O toplumlarda bir insanın kendi düşüncelerini ifade etmesi, karşısındakinin düşüncesini kabul etmemesi saygısızlık ya da küstahlık olarak addedilmez. Aksine, o toplumlarda insanın, daha küçük yaştan itibaren kendi fikrini savunması, yüceltilen bir davranıştır.
Bizde ise tam tersidir: Bir insanın düşüncesine karşı çıkmak o insanın kendisine karşı gelmek gibi anlaşılır. Bizde söylenen her söz neredeyse karşı tarafın kendi kişiliğine söylenmiş bir söz olur. Bizde makbul olan, bir insanın kendi fikirlerine sahip olması değil, grupla uyum içinde olmasıdır.
Bir insanla farklı düşünmek o insanla zıtlaşmak anlamına geldiği için bizim gibi toplumlar hemen kutuplaşır. Her meselede kamplara bölünür. Farklı bir fikre sahip olmak, karşı tarafta durmak olarak algılanır. Böyle olunca da fikirleri tartışmak yerine kimin hangi gruba ait olduğu, önem kazanır. Bu tutum, zamanla insanları fikirlerden uzaklaştırır ve ait olunan grup, cemaat ve partiler ön plana çıkar.
Sosyal psikologlar kendi görüşünü ifade etmenin (assertiveness), daha çok Kuzey Amerika ve Kuzey Avrupa’ya ait kültürel bir davranış olduğunu öne sürerler. Doğu toplumlarında, bireysellik de insanın kendi fikrini ifade etmesi de (özgüven) yüceltilen bir kavram değildir.
Özgüveni yücelten toplumlar rekabeti ve ilerlemeyi de yüceltir. Bu toplumlarda hakim olan inanış, çaba gösterenin, çalışanın kazanacağıdır. Dolayısıyla toplumsal olarak öğütlenen davranış, insanların kendilerine güvenip mücadele etmeleridir.
Özgüveni düşük olan toplumlarda insanlar, tek başlarına başarılı olamayacaklarını varsaydıkları için, içinde bulundukları topluluğa bel bağlarlar. Hâkim olan inanış, arkası sağlam olanın kazanacağıdır. Güçlü kişilere yakın olma isteği buradan kaynaklanır. Bu toplumlarda bir insanın güçlü olanlara yakınlığı, onun başarılı olma ihtimalini yükseltir. Bu toplumlarda insanlar, başarmanın yolunun lidere, yöneticiye, güçlü olana güvenmekten geçtiğini bilirler.
Bu toplumlarda doğrunun ve yanlışın; iyinin ve kötünün ne olduğunu söyleyen “bir bilen” vardır. İnsanlar kendi düşüncelerinden çok güçlü olanın düşüncesine değer verirler. Bizim toplumumuzda doğrular, insanların kendi değerlendirmelerine göre değil, liderin ve grubun inanışlarına göre şekillenir.
Kendi fikrini özgürce ifade etmekte zorlanan toplumlarda insanlar nerede konuşup nerede susacaklarını; nerede ön plana çıkıp nerede kendilerini unutturacaklarını daha çocuk yaşta öğrenmeye başlarlar. Bu, onlar için bir hayatta kalma stratejisidir.
Bizim toplumumuz işbirliğini ve ilişkileri yüceltir. Bu nedenle bizde bir insanın nüfuzlu tanıdıklarının olması, hayati öneme sahiptir. Çünkü sokaktaki insan, ancak bu tanıdıklar sayesinde hak ettiğini elde edeceğine inanır. Özgüveni düşük olan toplumlarda, esas olan güçlü olan insanlarla uyum içinde olmaktır. Toplumsal hiyerarşi yani kimin kimden daha üst sırada olduğu çok önem arz eder çünkü sonucu belirleyen bu hiyerarşidir. Haksızlığa uğramamak için nasıl nüfuzlu tanıdıklara ihtiyaç varsa toplumda bir yerlere gelmek ve başarılı olmak için de bu ilişkilere ihtiyaç vardır.
Psikologlar özgüvenin doğuştan değil; çocukluktan itibaren kazanılan bir özellik olduğunu söylerler. Alfred Adler hayatta karşılaştığımız her başarı veya başarısızlığın özgüvenimizi etkilediğinin altını çizer. Hepimiz hayatımızda karşılaştığımız zorluklarla nasıl baş ettiğimize göre özgüven kazanır veya kaybederiz.
Bir toplumun kendi içinde farklılıkları doğal kabul etmesi de bir özgüven konusudur. Bir toplumda insanların birbirlerinden farklı renklere, farklı kökenlere, farklı mezheplere sahip olması ne kadar normal karşılanırsa, o toplumun bireyleri de o kadar özgüvenlidir demektir.
Aksine toplum, bu farklılıkları ne kadar bastırır, ne kadar yok sayarsa toplumda riya o kadar yükselir. İnsanlar baskı karşısında hem kim olduklarını hem de gerçek düşüncelerini gizlerler. Kendilerine görüşleri sorulduğu zaman gerçek düşüncelerini değil, duyulması arzu edileni söylerler. Bu davranışların alışkanlığa ve kemikleşerek kültürün bir parçası haline gelmesi toplumu, içi başka dışı başka bir toplum yapar. Bizim toplumumuz, özellikle devletle veya güçlü olanla ilişkiye girdiği zaman insanın kendi düşüncesini ifade etmektense kendisinden beklenen düşünce ve tutumu sergilemesini anne babadan öğrenmiş, kültürel bir miras olarak edinmiş bir toplumdur. Bizim toplumuzda bu tutum içinde olmak, riski en aza indiren, en güvenli yoldur.
Peki, tanımadığınız ortamlarda, siz de kendi görüşünüzü ifade etmekten korkuyor musunuz?
Konuyla İlgili Makale ve Linkler
- Culture and Leader Effectiveness: The GLOBE Study
- Mansour Javidan, Gunter K. Stahl, Felix Brodbeck, and Celeste P.M. Wilderom, “Cross-Border Transfer of knowledge: Cultural lessons from Project GLOBE”
- Geert Hofstede, “What did GLOBE Really Measure? Researchers’ Minds versus Respondents’ Minds”
- Assertiveness, Wikipedia
- Assertiveness, Non-Assertiveness, and Assertive Techniques
- What Is Assertiveness?
- Daniel R. Ames, “In Search of the Right Touch Interpersonal Assertiveness in Organizational Life”
- The Influence of Culture on Responses to the Globe Dimension of Performance Orientation in Advertising Messages – Results from the U.S., Germany, France, Spain, and Thailand
- Dr. Jim Taylor, “Popular Culture: America's Self-esteem Problem”, Blog
- Sonja Zmerli and Ken Newton, “Social Trust and Attitudes Towards Democracy: A Close Association After All?”
- Bruce E. Levineb, “From Corporatocracy to Democracy”
- Promoting Democratic Values through the Discussion Forum(DF) Strategy
- Jan E. Stets and Peter J. Burke, “A Sociological Approach to Self and Identity”
- Self-Esteem, Culturally Defined
- Peter L. Callero, “The Sociology of the Self”
çok güzel yazılarınız hocam.her gün okuyorum çok iyi motive edici ve öğretici kaleminize sağlık.
Ve hemen not defterime, fikirlerini oluşturabilme, fikirlerini ifade edebilme, fikirlerini revize edebilme, 3.yol arayışında bağımsız yaratıcılık…diye not düştüm :))) teşekkürler…
Bu yazınızdan önce, 3.yol yazınızı okumuştum.Biraz kafam karışır gibi oldu ama,….. 3.yol arayışlarında fikir üretebilme potansiyelinin, güçlü-etkili-vs. kişilerin yandaşlığına ihtiyacı olmayan, özgüven temelinde yapılanmış zihinlerde olduğu gibi bir sonuca vardım.
Tüm yazınızı takip ediyor biraz gecikince sık sık girip bakıyorum ki hemen okuyabileyim diye. Yazılarınızı sosyal paylaşım sitesinde ve arkadaşlarımla paylaşıyorum ki çok kişi bu yazılardan haberdar olabilsin diye. Bu yazınızda da çok isabetli tespitler ve çözümlemeler var hem toplum adına hem de bireysel. Çocukluktan itibaren doğru bildiğini ifade etmemenin daha "iyi", daha "güvenli" olduğuna inandırılan bizler büyüdüğümüzde de gerçek fikirlerimizi çatışmak pahasına da olsa açıkladığımızda; dışarıdan gelen baskılar ve tepkiler nedeniyle neredeyse kendimizi uyumsuzlukla suçlar hale geliyoruz. Bu açıdan bu yazınız da en az diğerleri kadar mükemmel. Birikimlerinizi kazanımlarınızı bizlerle paylaştığınız için sonsuz teşekkürler. sevgi ve saygılarımla,
Yine çok güzel bir konuya değinmişsiniz, elimden geldiğince tüm dostlarımla paylaşacağım. Sorunun cevabı benim için; hayır korkmuyorum şeklinde. Fakat şu bir gerçek, bulunduğunuz ve kendinizi ifade ettiğiniz ortamlardan uzaklaşmak durumunda kalabiliyorsunuz. Ama kendini ifade etmeyi seçmekse buna değer.. Teşekkürler..