Sizin şirketinizde de kendi başına buyruk bölümler, “biz-siz” ayrımı yapan çalışanlar hatta bu bölünmeyi körükleyen yöneticiler var mı? Üst yönetimin, bazı bölümlere ayrıcalıklı davrandığını düşünüyor musunuz? Tepe yöneticinin bile söz geçiremediği ya da tepe yöneticiyi bile yönlendiren bölümler var mı?
Bugün Türkiye’deki şirketlerin çoğunda maalesef bu bölünme var. Bu şirketlerde, ortak hedefe ulaşmak için tek vücut olarak çalışması gereken bölümler, kendi hedeflerine öncelik verirler. Bir hata, bir yanlışlık olduğunda, suçu başkalarına atarak, kendilerini olaydan soyutlarlar. Şirketi bir bütün olarak değil, birbirinden bağımsız kaleler olarak görürler.
Şirketler büyüdükçe, bölümler arasındaki görünmez duvarlar da yükselir. Her bölümde farklı değerler, öncelikler ve farklı bir kültür oluşur. Her bölümün çalışanı, şirketten çok kendi bölümündeki arkadaşlarına ve yöneticilerine güvenip, onlara bağlılık duymaya başlar. Diğer bölümlerdeki çalışanları, rakip hatta düşman gibi gördükçe, her bölüm, kendi içine daha çok kapanır. Bunun sonunda da çalışanlar, kendi bölümlerinde kendilerini “evlerinde” hissederken başka bölümlerle iletişim kurarken kendilerini “yabancı” hissederler.
Bölünmüş yapılar halinde çalışan şirketlerin öncelikleri, şirketin içindeki rekabet ve çekişmeler olduğu için, bu şirketler dışarıya odaklanamazlar. Kendi içlerine kapandıkları için, dış dünyadaki fırsatları ve tehditleri göremez olurlar.
Bölünmüş şirketlerde, bir yeniliği hayata geçirmek çok zordur. Her yenilik ve her değişim, bir bölümün gücünü azaltıp, bir başkasının gücünü artırma ihtimali taşıdığından, karar almak ve alınan kararları uygulamak çok zorlaşır. Sistem değişime ve yeniliğe direnç gösterir; çünkü bölümler şirketin başarısı yerine kendi güçlerini korumayı hedefler.
Herkesin bildiği gibi, hasatta elde edilen ürünü saklamak için inşa edilen yüksek ve silindirik yapılara, silo denir. Silolar, ürünleri çevre koşullarından korumak için yapılır. Nasıl bu silolardaki ürünlere, dışarıdan herhangi bir ürünün ya da başka bir maddenin karışması mümkün değilse, silolara ayrılmış şirketlerde de, bölümlerin içine “yabancılar giremez”. Her bölümün çalışanları, diğer bölümlerdeki insanlara kapalı bir hayat yaşarlar. Bölümlerin, adeta bağımsız birer beylik gibi çalıştığı şirketlere, “silolara bölünmüş” şirket benzetmesinin yapılması bu nedenledir.
Alvin Toffler, herkesin ortak bir amaca yöneldiği şirketlerde siloların oluşmayacağını savunur. Bu şirketlerde öncelik, şirketin tamamının katkı yaptığı projelerdedir. Bu şirketlerde herhangi bir projeye başlamadan önce, ilgili herkes kendi görüşünü özgürce ifade eder; ama bir kere karar alındıktan sonra artık bu karar, bütün şirketin sahiplendiği bir karar olur. Tartışmalar sırasında hangi görüşü ileri sürmüş olursa olsun, herkes bu karar doğrultusunda hareket eder. Kimse, “Ben zaten bu kararı desteklememiştim, bu nedenle bu kararın gereklerini yapmıyorum.” demez.
Bu anlayış, şeffaflığı, sorumluluk almayı, takım ruhuyla çalışmayı, dayanışmayı, hatalardan ders almayı yücelten bir kültür oluşturur. Tek bir vücut halinde çalışan, yenilikçi ve rekabetçi şirketler böyle çalışan şirketlerdir.
Bugün internet sayesinde, dünyanın farklı noktalarındaki insanlar, bir fikir veya bir ürün üzerinde ortak çalışmalar yapıp, inovasyon yapıyorlar. Bu insanların hiçbiri kendi içlerine kapalı yaşamıyorlar; aksine ayrı kıtalarda bile yaşasalar, birbirlerine destek olup, birbirlerini tamamlayarak, büyük bir paylaşma şevkiyle işbirliği yapıyorlar.
Birbirlerinden binlerce kilometre uzaklıktaki bu insanların başardığı işbirliğini, aynı çatı altında, yan yana odalarda çalışan insanların başaramamasının altındaki tek neden, maalesef çarpık bir çalışma anlayışı ve bu anlayışa göz yuman yönetimlerdir.
Bir şirkette siloların oluşmasını önlemek ya da var olan siloları yıkmak için yapılması gerekenler şunlardır:
- Bütün çalışanların sahipleneceği ve ilham alacağı ortak bir vizyon ve misyona sahip olmak.
- Herkesin katkıda bulunacağı ve bireysel katkıların tarif edildiği ortak hedefler koymak.
- Şirketteki önemli işleri, farklı bölümlerden insanların oluşturdukları proje takımlarına yaptırmak.
- Herhangi bir sorun çıktığında, ilgili herkesi bilgilendirip sorunu, onların katkısıyla çözmek.
- Şirket içi formaliteleri ve hiyerarşiyi kaldırmak, herkesin herkesle konuşmasının, paylaşmasının yollarını açmak.
- Şeffaf bir anlayışla insanların bilgiye ulaşmalarını sağlamak.
- Şirket içi farklı departmanlarda çalışan insanların günlük iş akışında doğallıkla karşılaşacakları, birlikte zaman geçirecekleri, sohbet edebilecekleri mekânlar yaratmak.
- Çalışanları belirli aralıklarla farklı departmanlarda görevlendirmek.
- Herkesin büyük resmi göreceği, inisiyatif alacağı ve hatalardan ders alacağı bir yönetim anlayışı benimsemek.
- Misyon ve değerlere dayalı bir şirket kültürüne sahip olmanın önemini sürekli gündemde tutmak, bu anlayışa yatırım yapmak.
Bir şirketin içinde siloların oluşması, şirketin sahip olduğu potansiyelden mahrum kalması demektir. Ayrıca, parçalara bölünmüş bir şirkette çalışmak, son derece tatsız bir durumdur; soğuk, mesafeli, içten olmayan, hasmane ilişkiler, çalışanların motivasyonunu düşürür. İnsanların verimi azalır, şirketin kaynakları boş yere harcanır. Şirketin performansı düşer, şirket rekabetin gerisinde kalır.
Silolara bölünmüş bir şirketi, bir günde tek vücut haline getirmek mümkün değildir elbette ama kararlılık gösteren her yönetim, önünde sonunda siloları yıkıp, bütün bölümlerinin işbirliği yapacağı bir anlayışı hakim kılabilir.
Bunu başaran her şirket, bütün paydaşlarına daha fazla değer yaratır, herkesin daha çok kazanacağı bir şirket yaratır.
Konuyla İlgili Makale ve Linkler
- Jacque Vilet, “Five Steps to Break Out of Your Organization’s Business Silo Mentality”
- Megan Rozo, “The Silo Mentality: How To Break Down The Barriers”
- Neil Smith, “To Build Your Business, Smash Your Silos”
- Evan Rosen, "Smashing Silos"
- Vijay Govindarajan, “The First Two Steps Toward Breaking Down Silos in Your Organization”, HBR
- Rsaria Hawkins, Valeria Ryder “Breaking Down Silos”
- Kevin Wilhelm, “Breaking Down Silos and Coordinating across Departments”
- Silos Impede Innovation – So Break Them
- Leadership Tips for Cross-Silo Success
- Torben Rick, Organizational Change Require Breaking Down Silos
- Vipin; Thomas Six Reasons to Break Out of Your Organization’s Silos
- “Don’t We Work for the Same Company?”
Temel bey , Yine çok önemli bir konuyu düşünüp değerlendirebilmemiz için algı açıcı bir makaleyi kaleme almışsınız.Teşekkür ederiz.
Şirketler için yorumladığınız bu silolar bugünkü hayatın tüm kesitlerinde bol bol var.En anonim değişle ” Bir elin nesi var iki elin sesi var” anlayışı , malesef ne bugünkü sosyal yaşamda nede iş yaşamında var.Üstelik dijitalleşme de bir taraftan bu silolaşmayıda teşvik etmiyor değil.
Ben izniniz ile yapılması gerekenler önerilerinizin başına ” İnsan sevmeyi ve insanlar için faydalı olabilmeyi ,bir şevk haline getirebilmek için aynı amaca birlikte yürüme kültürünü geliştirmeliyiz “maddesinide önermek isterim. Yani sizin hep dediğiniz gibi şirketlerin İmanı olmalıdır ve bu İmanın en önemli yapıtaşı olan İnsanlar da muhakkak Madde yi red etmeden mana odağında birleşmelidir.Tahminim Silolar , güçlü bir Mana odağı ile kaldırılabilir bizim gibi duygusal bir toplumun şirketlerinde…
Sevgi ve Saygılarımla,
Bireysel eğitim ve gelişim danışmanı olarak pek çok firmayı gözlemleme şansım oluyor. Bazen yıllardır aynı firmada çalışıp, birbiri ile hiç selamlaşmamış katılımcılarımız olabiliyor. Her seferinde aynı şeyi düşünüyorum, daha çok eğitim ( bence eğitimlerin, yan çıktılarından en önemlisi de bu, takım iletişimini yaratmak ve takım motivasyonu desteklemek), daha çok, sosyal aktivite, çeşitli sorumluluk projeleri ve benzeri bir çok alternatif. Ancak, bütün bunları görebilecek duygusal zekaya sahip bir lider yönetici her şeyin başı değil mi ?
Yazınızı okurken aklıma gelen ilk şu oldu.siz şirketlerdeki siloların oluşmasından bahsetmişsiniz. Ya bu şirketlere eleman yetiştiren akademisyenlerin bakış açıları, bu siloların oluşmasını engelleyebilecekmi? Örneğin işletme bölümü altında finanscı yada muhasebeci olup pazarlamayı önemsiZ gören( veya diğerleri) akademisyen mantığı oldukça bu bilinçle yetişen öğrenciler oldukça takım ruhuna sahip ben değil biz diyen çalışma gruplarının oluşması zor görünüyor. Problemi çözmeye olayım eğitim ayağından başlamak laZım herzaman olduğu gibi…saygılarımla.
Bu yaZınızı okurken direk aklıma gelen şu oldu. Siz işletmelerde ki silo oluşumundan bahsetmişsiNiz ya bu işin akademisyen ayağı ne durumda.Bu işletmelere eleman yetiştirenler… İşletme bölümü adı altında finanscı yada muhasebeci olup pazarlamayı önemsiz bulanlar veya diğer bölümler… Böyle bakış açısına sahip akademisyenlerin eğittiği bireyler nasıl takım ruhu oluştursun. Bence eğitim ayağında da sorunlar var. Saygılarımla
‘Adalet İşyerinin Çimentosudur’ yazınızdan bağımsız düşünemiyorum bu yazıyı.
Çalışan bireyler ya da gruplar arasında adaletsizlik olduğu hissedildiğinde, siloların oluşması da kaçınılmaz oluyor.
Bu da hem şirkete hem çalışanlara zarar veriyor.
Önemli tespitleri yine sade ve öz bir şekilde ifade etmişsiniz.
Teşekkür ederiz.