Skip to main content

Zamanın Ruhu Şeffaflık İstiyor

02 Aralık, 2025

Çoğu insan, kendisini olduğundan daha mutlu, daha başarılı, daha görgülü göstermenin telaşı içinde. Sosyal medyada sergilenen parlatılmış hayatlar, gerçek hayatta da aynı rolü sürdürme baskısı yaratıyor. İnsanların büyük bölümü, kendisi olmak yerine zihninde tasarladığı bir karakteri oynuyor. Bu rolü oynadıkça karşısındakileri etkileyeceğini zannediyor ama aslında kendi hakikatini geride bırakıp içindeki sesi susturuyor.

Toplum da bu eğilimi körüklüyor. Özellikle bizim toplumumuz dış görünüşe fazla önem verdiği için çoğumuz bu tuzağa düşüyoruz. Çoğunluk Instagram’a koyduğu fotoğraflarla insanları etkileyeceğini düşünüp kendi kimliğini yok ediyor. Pek azımız sahici olmak, kendi düşüncelerini, duygularını, tarafını, şüphelerini ve endişelerini açıkça ortaya koyma cesareti gösteriyor. Kendini saklamadan var olanlar çok azınlıkta.

Sahici insan, kimin karşısında olduğunun bir önemi olmadan kendisi gibi davranır. Daha güçlü, daha zengin, daha eğitimli insanlarla aynı ortamda bulunduğunda bile rol yapma ihtiyacı duymaz. Çünkü ne kadar çabalarsa çabalasın yapmacıklığın her zaman fark edildiğini bilir. Karşısındakilerin de en az kendisi kadar akıllı olduğunun farkındadır.

Sahici olmak mükemmel olmak değildir. Sahici olmak, bütün eğri büğrülüklerine, bütün zafiyetlerine rağmen, öykünmeci davranışların asla yakalayamadığı bir özgünlük taşır. Bu özgünlük, sahici olan insanı etkili ve çekici kılar.

Sahici olanlar aslında bugünün dünyasını en iyi özümsemiş olanlardır. İnternetin sağladığı şeffaflık ortamı, bir turnusol kâğıdı gibi, yapmacık olanı hemen sergiliyor. Çoğunluk başkası gibi davranmanın ne demek olduğunu kendi yaptıklarından bildiği için, yapmacık olanı hemen anlıyor. Bu nedenle içimizdeki en akıllı olanlar kendileri gibi olma cesaretini göstererek çoğunluktan ayrışıyor.

Aslında bana göre bu zamanın ruhu her kişi ve kurumdan şeffaf ve sahici olmayı bekliyor. Bir markanın yaratıcı, müşteri odaklı, çevreye duyarlı ya da teknoloji lideri olup olmadığını anlamak için reklamlara bakmayız; o markanın günlük davranışlarına bakarız. Liderlerin ne söylediklerinden çok ne yaptıklarına bakarız. Siyasette de, şirketlerde de, arkadaş ilişkilerimizde de aynı değerlendirme ölçütlerini kullanarak sahici olanı sahte olandan ayırt edecek kadar aklımız var.

Bugün çalışanlar da tüketiciler de şirketlerden sahici olmalarını istiyor. Bir sorun çıktığında gizlemeye değil, şeffaf bir şekilde çözmeye yönelen yaklaşımlara değer veriyorlar. İçten davranan şirketlerin hatalarına karşı daha hoşgörülü oluyorlar. Eski dünyanın sırlar ve duvarlar üzerine kurulu düzenleri çözüldü; yerini herkesin her şeyi bildiği açık düzenler aldı.

Şeffaflık, bu çağın en önemli kavramlarından biri. Bir insan ya da kurum kendine ne kadar güveniyorsa o kadar şeffaf davranır. Şeffaf davranan ise güven verir.

Bilginin saklandığı ortamlarda güven zedelenir; ilişkiler soğur. Şeffaflığın hâkim olduğu ilişkilerde, bilginin paylaşıldığı ortamlarda samimiyet ve güven üzerine kurulu bir iklim kendiliğinden oluşur. İnsanlar bilgilendikçe motive olur; durumdan kendilerine vazife çıkarıp sorumluluk üstlenirler.

Şeffaflığı ilke edinen liderler, yönettikleri insanlara değer verdiklerini ifade ederler. Kendilerine bilgi verilen insanlar kendilerini daha değerli hissederler. Şeffaflık ortamı katılımcı bir yönetim kültürünün oluşmasını sağlar. Ön saflarda çalışanlar bildiklerini üst yönetimle paylaşırlar ve kurumlar zamanında doğru kararlar alabilirler.

İletişim teknolojileri yazarı  Charlene Li, şeffaflık kültürü yaratmak için kurumlara üç şey söyler:

Bilgi paylaşımını yalnızca çalışanlarla sınırlama; tüm paydaşlara aç. Sonuçlara odaklanmak kadar ilişkilere de odaklan. Herkesin her şeyi sorabildiği, yorum yapabildiği ve çözüm arayabildiği bir ortam yarat.

Şeffaflık ve katılımcılık demek, şirketlerin demokrasiyle yönetilmesi demek değildir. Hiçbir şirkette kararlar ortaklaşa alınmaz. Her şirkette nihai kararı üst yönetim vermelidir. Çünkü nihai kararın hesabını üst düzey yöneticiler verirler. Dolayısıyla hesap verme sorumluluğunu üstlenenler nihai kararı verirler. Ama çalışanların katılımıyla karar veren üst düzey yöneticilerin aldıkları kararların isabeti ve etkisi artar. Bu nedenle en akıllı yöneticiler, çalışanların kararlara katılmasını sağlayan şeffaf bir çalışma iklimi yaratanlardır.

Bugün insanlar şirketlerin kusursuz olmasını beklemiyor. Ama hata yaptıkları zaman, sahici ve dürüst olmalarını bekliyorlar. Hatasını kabul eden, açık ve tevazu sahibi liderlere güven duyuyorlar.

Sahicilik insanı güçlü kılar; şeffaflık güven verir. Bu ikisi birleştiğinde, ister birey ister kurum olsun, ilişkiler daha sağlam temeller üzerine kurulur. Yaşadığımız zamanın ruhu şeffaflık ve sahicilik talep ediyor. Kendisi gibi olmak, gerçeği açıklıkla paylaşmak, gerektiğinde hatayı kabul etmek… Bunlar artık birer meziyet değil, bu çağın zorunlulukları.

Not: 31 Aralık 2019 tarihinde yazdığım bu yazıyı güncelleyerek yeniden kaleme aldım.

Konuyla İlgili Makale ve Linkler

  1. Warren Bennis, Daniel Goleman, James O'Toole and Patricia Ward Biederman, “Transparency: How Leaders Create a Culture of Candor”
  2. Wikipedia, John Case, “Open Book Management”
  3. Charlene Li, "Open Leadership", Website
  4. “Charlene Li - The Future of Social Networks”
  5. Transparency Management Style
  6. What is Organization Communication, Video
  7. Pravin Desale, “Effective Leaders are Transparent”
  8. Glen Llopis, “5 Powerful Things Happen When A Leader Is Transparent”, Forbes, 2012
  9. Umair Haque, “Why Betterness Is Good Business”, HBR, 2010
  10. Cathleen Benko, Molly Anderson, “Creating a Company Culture of Collaboration and Transparency”, HBR, 2010
  11. Vineet Nayar, “Trust Through Transparency: Creating a Culture of Change-How Open Communication with Employees and Customers Enables Transformative Change”, HBR, 2010

Yorumlar

Comments (0)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir