Meşhur soba borusu fıkrasını bilir misiniz?
Fizikçi, matematikçi, kimyacı ve jeologdan oluşan bir ekip bir araştırma için arazidedirler. Birden yağmur bastırır. Bilim adamları hemen yakındaki bir eve sığınırlar. Ev sahibi misafirlere bir şeyler ikram etmek için mutfağa gider. Bu arada hepsinin dikkati ortada duran sobaya toplanır; çünkü soba yerden bir metre kadar yukarda, üst üste dizili taşların üzerinde durmaktadır. Üstatlar sobanın neden taşların üzerinde durduğu hakkında tartışmaya başlarlar.
Kimyacı, “Adam sobayı yükselterek aktivasyon enerjisini düşürmüş, böylece daha kolay yakmayı amaçlamış olmalı.” der. Fizikçi, “Adam sobayı yükselterek konveksiyon yoluyla odanın daha kısa sürede ısınmasını sağlamak istemiştir.” diye iddia eder. Jeolog, “Burası tektonik hareketlilik bölgesi olduğundan herhangi bir deprem anında sobanın taşların üzerine yıkılmasını sağlayarak yangın olasılığını azaltmayı amaçlamış olması daha muhtemeldir.” diye bir açıklama getirir. Matematikçi, “Sobayı odanın geometrik merkezine kurmuş, böylece odanın düzgün bir şekilde ısınmasını sağlamış, bunu anlamayacak ne var.” diye herkese küçümseyerek bakar.
Bu sırada ev sahibi, elinde çaylarla içeri girer. Bilim adamları ona sobanın yukarda olmasının nedenini sorarlar. Adam hiç düşünmeden cevap verir: “Hava birden soğudu, tam sobayı kuracaktık boru yetmedi, kasabaya varamadık, oğul getir taşları bu sene de böyle oluversin dedik.” der.
Çoğu zaman olayların nedenleri bu kadar basittir. Hatta o kadar basittir ki, aşikâr olan gerçeği öğrendiğimiz zaman şaşırırız. Kendi hayatlarımızda karşılaştığımız pek çok sorun da böyledir; ama bizim zihnimiz bize oyun oynar, genellikle işleri biz kendimiz zorlaştırırız.
Entelektüel seviyemiz ve eğitimimiz yükseldikçe apaçık ortada duran, aşikâr olan gerçekleri görmezden geliriz. Bir problemin çözümünün basit olabileceğini kabul etmek istemeyiz. Bunun yerine işleri daha çetrefil hale getiren karmaşık yollara sapmayı tercih edip, hayatı zorlaştırırız.
Yalın ve bariz çözümlerden insanlar pek etkilenmezler. “Bunda ne var, bunu herkes bilir.” psikolojisine girerler. Çözümün apaçık olması insanlara ters gelir. İnsanlar aşikâr çözümler yerine “aşırı mühendislik” sevdasına kapılırlar.
Çözümlerin karmaşık olması gerektiği yanılgısı, bence çağımızın bir hastalığı. İster küçük ister büyük olsun, günümüzün şirketlerinde bu hastalığa çok sık rastlarız. Küçük şirketler, kendilerine olan güvensizliklerinden dolayı aşikâr çözümlere itibar etmez. Büyük şirketlerde ise durum farklıdır. Sorumlulukların birçok departmana bölünmüş olması ve her birinin parasal imkanların bol olmasından dolayı son derece aşikâr çözümleri hemen hayata geçirmek yerine bu şirketler, gereksiz emek ve para harcanarak karmaşık çözümler üretilirler. Üstelik bu “aşırı mühendislik” marifetiyle bulunan çözümler çoğu zaman doğru çözüm olmazlar.
İnsanlar, çoğunlukla, en yalın konuları anlatmak için bile birçok teknik terim (jargon) kullanmayı, işi dolambaçlı hale getirmeyi, daha “havalı” bulurlar. Az kişinin anlayacağı bir dille konuşmanın daha etkileyici olacağını düşünürler.
En sıradan konuları bile karmaşık hale getirmeyi kendisine iş edinmiş birçok insan var. Bazıları entelektüel görünmek hevesiyle incir çekirdeğini doldurmayacak konuları “hayatın sırlarından” söz ediyormuş edasıyla anlatırken bazıları da en basit bir konuyu bile “atom mühendisi” havasıyla dile getirir.
Bu eğilim iş dünyasında her günkü toplantılarda da karşımıza çıkar. Çözümün gayet aşikâr olduğu birçok durumda, yöneticinin biri kendi egosunu tatmin etmek için tartışılan konuyu içinden çıkılmaz hale getirebilir. Şirketin kolayca karar alıp uygulamaya geçeceği bir konuda boşuna emek, zaman ve para harcanabilir.
Şunu bilmeliyiz ki herkes basit olanı karmaşık hale getirebilir ama marifet, karmaşık olanı yalınlaştırmaktır.
Basitleştirmek, yalınlaşmak ve sade düşünmek hem bireysel hem de kurumsal anlamda başarıya giden gerçek bir formüldür. Karmaşık bir konuyu sokaktaki insanın anlayabileceği basitliğe indirmek göründüğünden çok daha zahmetli bir iştir. Bir konuyu sadeleştirmek için düşünmek ve emek vermek gerekir.
Çoğu durumda insanlar önemli kararlar alırken topladıkları bilgilerin pek azından yararlanırlar ama hep daha faza bilgi toplamak isterler. Genellikle bilgi toplamaktan soruna odaklanmaz ve çözüme ulaşamaz olurlar. Karar almayı ve harekete geçmeyi erteler ve sonuca gitmek yerine süreçte oyalanmayı tercih ederler.
Ben bunun tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğunu düşünüyorum. Bilmek, “bilgi hamallığı” değildir. Bilgelik, insanın hangi bilgilere ihtiyacı olmadığını fark etmesinden geçer. Bilgeliğe giden yol, “aşırı mühendislik” yapmak yerine sorunları ve çözümleri basitleştirmektir. Barry Schwartz, The Paradox of Choice
Aşikâr olanı görmenin yolu sağduyuyla düşünmektir. Sağduyu bizim farkında olmadığımız bilgidir (tacit knowledge). Bu bilgi hiç eğitim görmemiş insanlarda da vardır. Sağduyu, yaşadıklarımızı anlamaya gösterdiğimiz çabayla ulaşılan bir akıl seviyesidir. Sağduyu, kişisel deneyimlerimizle oluşturduğumuz bir birikimdir. Aslında hepimizin doğuştan sahip olduğu ama maalesef eğitimle körelen bir yetkinliktir. Çocukken kralın çıplak olduğunu gören insanlar, büyüyünce körleşirler. Bu körlük iş hayatında da peşlerini bırakmaz.
Hayattaki en zarif çözümlerin en sade, en yalın, en aşikar çözümler olduğunu hep aklımızda tutmalıyız.
Konuyla İlgili Makale ve Linkler
- Jack Trout, “In search of the obvious”, Summary
- In search of the obvious,comments
- Data Smog : Surviving the Information Glut
- Data Smog
- David Shenk on Data Smog
- TEDxSF - David Shenk
- David Shenk “The E Decade: Was I right about the dangers of the Internet in 1997?”
- David Shenk “More is less”, Wired magazine
- Robert Lenzner and Stephen S. Johnson “Seeing things as they really are” , Forbes
- Professor Steen Leleur “Systemic Decision Support in a Complex Business Environment”, Paper presented at the FUBUTEC Conference in Fontainebleau, France, 12-13 March 2004
Temel bey yyine çok güzel yazmışsınız.Ben iş dünyasında değilim ama anlatılanlar benim alanımda da(bu arada ilköğretim okulunda Sosyal Bilgiler öğretmeniyim) sıkça görülen bir durum.Tabi özel sektörde bu durum daha sert olabilirmiş gibi görünebilir ama kamuda da inanın sinir bozacak kadar karmaşıklık sevdası var.Size başarılar diliyorum ve bir sonraki yazınızı merakla bekliyorum.
Temel Bey;
Özellikle aşağıdaki paragraf benim şu an yaşadıklarımı çok iyi özetliyor.
"…Bu eğilim iş dünyasında her günkü toplantılarda da karşımıza çıkıyor. Çözümün gayet aşikâr olduğu birçok durumda, yöneticinin biri kendi egosunu tatmin etmek için tartışılan konuyu içinden çıkılmaz hale getirebiliyor. Şirketin kolayca karar alıp uygulamaya geçeceği bir konuda boşuna emek, zaman ve para harcanıyor. Çalışanların morali, motivasyonu bozuluyor…"
Birlikte çalışmak, birlikte üretmek ve birlikte kazanmak adına hareket etseniz bile, eğer içinde bulunduğunuz ekipten sadece bir kişi bile buna karşı çıksa sonuç ya gecikiyor ya da hiç gerçekleşmiyor. Yöneticilerdeki en iyi fikir benden çıkmalı, en güzelini ben yapmış olmalıyım veya bu başarıda sadece benim imzam olmalı düşüncesinden dolayı (kısaca tatmin edilemeyen yüksek egoları) bugüne kadar sürekli önüme bir engel çıktı ve bir şekilde işimi etkiledi. Benim anlamadığım aslında yazdıklarınızı görmek yani "aşikar olanı görmek çok mu zor" gerçekten? Ben bu sebepler yüzünden bir çok kez yeniden başladım ve değişik sektörlerde çalıştım ama karşıma çıkan işveren modellerinin birbirinden çok farkı yoktu, erkek ya da bayan olmaları dışında! Sonucu size katılarak şuna bağlamak istiyorum, korkarım ki eğitim bu aanlamda ya gerçekten olanı yok ediyor ya da köreltiyor…
Bunun dışında, bende bir dönem bu kadar basit olmamalı yanılgısıyla zamanımı ve enerjimi boşa harcadığımı fark ettim, çünkü dediğiniz gibi çözüm bulma ve sağduyu yeteneklerimiz bir şekilde köreltiliyor. Kendimden örnek verecek olursam;
Bir süre İngilizce eğitimi almama rağmen bir türlü başaramıyordum. Birgün öğretmenim bana sizin de dediğiniz gibi "bu kadar kolay olmamalı diye düşündüğün sürece başaramazsın!.." dedi.
Yazınızı okurken hemen aklıma bu anım geldi. Şimdi (çok mükemmel olmamakla birlikte) bu dili konuşabiliyorum ve müşterilerimle en azından birbirimizi anlayacak kadar iletişim kurabiliyorum…
Bu arada ben AÖF İşletme Bölümü 4. sınıf öğrencisiyim. Toplamda 6 dersim var ve her biri farklı dersler ama hepsini pür dikkat okuduğunuzda aslında hepsinin aynı şeyi farklı teknik terimlerle anlattığını görüyorum. Belki öğrenmenin ya da akılda kalmanın yolu buradan geçiyor olabilir ama bir süre sonra sıkılıyorum ve motivasyonum bozuluyor…
Şu an iş yerimdeyim ve biraz karışık anlatmış olabilirim, çünkü tam olarak konsantre olamıyorum. Bu yüzden yanlış bir cümle kurduysam affedin.
Sonuç olarak 11 yıldır çalışan ve aynı zamanda eğitimine devam eden biri olarak anlattıklarınızın hepsine canlı tanık oluyorum. Ben önlisansımı Halkla İlişkiler ile tamaladım, lisansıma İşletme ile devam ediyorum. Bunun yanı sıra dil eğitimi alarak kendini geliştirmeye çalışan hem bir öğrenci, hem bir çalışanım. Yazılarınızı çok yeni takip etmeye başladıma ama sizinle, biraz isyankar bir çalışan ve biraz heyecanlı bir öğrenci tadında düşüncelerimi ve anılarımı paylaşmak istedim.
Emeğinize sağlık…
Kısa bir hikayede ben anlatmak isterim, Emmy ödüllü John Cleese, eğitim videosunda hastane yatağında yatan son derece üzüntülü ve gergin hastasına şöyle diyor: Size sunacağım bir ameliyat var. Sadece üç kesik, bir anderson yarığı, önemsiz bir rideway kesiği ve standart bir çizik. Neşterle yalnızca beş dakikalık işim olacak ve 30 dikiş atacağım. İç organlarınızdan sadece beş poundluk kısmını dışarı çıkaracağım, hastane yatağında 75 dakika yatıracağız. Bunların onunu da gün içerisinde yapabiliriz. Sizi üçü için yatırayım mı?
Videonun devamında doğru olanı, hastasına karışık bir ameliyat geçireceğini 10 günde iyileşmeler olacağını 4 hafta sonra ise işinin başına dönebileceğini belirtiyordu.
Sizinde belirttiğiniz gibi karmaşık çözümler bize sanki daha doğru geliyor. Herkesin gördüğü şeyin doğru olacağına inanmak yerine karmaşık şeyler söylenmesi sanki daha büyüleyici geliyor. M. Simmons’un dediği gibi, "Ne söylediğimden emin değilim ama seni aptal gibi hissetirecek bazı cool kelimeler biliyorum."
Keyifle okuduğum bir yazı oldu. Zor durumlarda kalınca tekrar tekrar okunası bir yazı olmuş.
Temelcim,
eline sağlık.
Sevgiler
Salih
Her zamanki gibi çok doğru yazmışsınız. Üzülerek söylemeliyim ki basit çözümler yerine işi karmaşık hale getirip sizin deyiminiz ile "atom mühendisi" edası ile konulara yaklaşan insanlar şirketlerde prim yapmakta…