Siz de bir ortama girdiğinizde insanların ne giydiklerine dikkat ediyor musunuz? ilk kez gördüğünüz bir kişinin giyimine bakarak onun nasıl bir insan olduğunu tahmin etmeye çalışıyor musunuz ya da iyi tanıdığınız bir arkadaşınızın o günkü giyimine göre kendisine nasıl bir hava vermeye çalıştığını anlamaya? Hepimiz böyle davranırız. Herhâlde bunun istisnası, insanın içindeki dünyevî arzuları silmeyi amaçlayan Tibet yaylalarındaki Monklar ya da kendini öteki dünyaya adamış dindarlardır.
Etrafımızdakilerin kim olduklarını, onların giyimlerinden anlamaya çalışırız. Çok sınırlı maddî imkânı olup da gerçekten giyecek pek bir şeyi olmayanlar hariç, herkesi giyiminden çözmeye çalışırız. Çünkü insanlar kendi kişiliklerini giyim tarzlarına yansıtırlar. Modayı reddetme davranışı bile, hayatta bir duruşu simgeler.
Kıyafetimiz, parfümümüz, aksesuarlarımız, saç sitilimiz aslında kendimizi ifade ettiğimiz özel bir dildir. Herkesin anladığı, sessiz bir dil. (Dr. Gillian Vogelsang-Eastwood).
Giysilerimiz ve aksesuarlarımız sadece kendimizi nasıl ifade ettiğimizi göstermez, başkalarının bize nasıl davranmasını istediğimizi de ifade eder. Çünkü hepimiz biliriz ki “Bir hanımefendi ile bir sokak kızı arasındaki fark, onların nasıl davrandıkları değil; onlara nasıl davranıldığı arasındaki farktır.” (George Bernard Shaw)
Her birimizin içinde birden fazla alt kişilik var. Bazen “masum” olup kendimizi saklamak isterken bazen “hükmetmek” isteriz. (İçimizdeki Kahramanlar) Ve içine girdiğimiz her kimliğe uygun kıyafet seçeriz. Yarattığımız bu kimlikler, bizim bazı gruplara girmemizi sağlayan bir pasaport olurken bazı ortamların da bizi dışlamasına neden olur.
Hepimiz ergenlikle beraber kendi kişilik projemize uygun bir görüntü oluşturmak istediğimiz için, “giyim dilini” öğrenmek için ömür boyu süren bir çaba harcarız. İçimizde birden fazla alt kişiliği barındırdığımız için hangi ortamda nasıl giyinmek gerektiğini hem kendimize model aldığımız insanlardan hem de deneyip yanılarak öğreniriz. Bir dili kötü konuşmanın verdiği mahcubiyetin ne demek olduğunu bildiğimiz için iyi giyinerek, hakkımızda yanlış yargıların oluşmasını engellemek isteriz. Daha da ötesi bu dili çok iyi konuşarak, kendimize biçtiğimiz “ideal ben”i anlatmak isteriz.
Giyim kuşamımız, dış dünyaya ilettiğimiz mesajdır. Bu sebeple her sabah uyandığımızda, dolabımızın karşısına geçip, bir yap-bozun parçalarını birleştirir gibi kendi kimliğimizi inşa etmek, dünyaya anlatacağımız öykünün o günkü bölümünü oluşturmak için seçim yaparız. “Seçtiğimiz giysiler, bizim duruşumuzu yansıtır: Mesafeli, ciddi ya da boş vermiş; seksi ya da masum, olgun ya da çılgın… Ruh halimizi yansıtan giysiler bizim dünyaya kim olduğumuzu anlatan araçlardır.” (Kaiser, Freeman, Chandler “favorite clothes and gendered subjectivity”, 1993)
Moda tasarımcıları bize içinde yaşadığımız zamanın anlayışını yansıtan şablonlar verirler. Bizler de bu şablonları kullanarak tıpkı noktaların üzerinden çizgiler çeken çocuklar gibi kendi resimlerimizi yaparız. O gün içine girmek istediğimiz- ya da mecbur kaldığımız – kimliğimizi yansıtırız.
Giyinmek, insanın görsel bir dil kullanarak kendisini ifade etmesidir. Bu dil, insanın benzetmeler, mecazlar ve tezatlar kullanarak kendini anlattığı; geçmişi ve yeniyi bir arada kullandığı, kişiselleştirdiği, sözcüklerine farklı anlamlar yüklediği, her gün evrim geçiren bir dildir. Belki de en önemlisi bu görsel dili kullanma biçimi, insanın ne kadar “bugüne ait olduğunu” anlatır. İnsan, güncel olduğunu, her şeyden önce giyimiyle ifade eder. Vogue eski editörlerinden Linda Watson’un dediği gibi: “Modanın ifade ettiği şey, etek boyundan, siluetlerden ve renklerden çok daha derindir. Moda, zamanın en şaşmaz göstergesidir.”
Giyim ve modanın dili son derece akışkan ve esnektir. Aynı giysi dünkü taşıdığı anlamı bugün taşımayabilir. Küçük bir ayrıntının farklılaşması, bütünün anlamını değiştirebilir. İyi giyinmek, kesin kuralları olmayan, esnek ve belirsiz bir dili ustaca kullanmak demektir.
Erkeklerin giyimi daha tek düze ve daha renksizdir çünkü toplum, erkeklerin farklı ruh hallerini giyimlerine yansıtmalarına izin vermez. Kadınların ise daha fazla kimliğin içine girerek kendilerini ifade etme mecburiyetleri vardır. Onların bu dili, erkeklerden daha iyi konuşmalarının nedeni, bu mecburiyetten kaynaklanır. Ama bu mecburiyet kadınlar için aynı zamanda bir şanstır. Moda endüstrisinin kendilerine sunduğu sonsuz seçenek arasından kadınlar, özgürce kendi kimliklerini ifade edcek imkan bulurlar.
Psikolojik araştırmalar, insanların giyimlerini değiştirerek duygularını da değiştirdiklerini gösterir. Çoğunluk ciddiye almada ama Victoria Beckham‘ın “yüksek topuklu giydiğimde kendimi daha akıllı hissediyorum.” sözleri, aslında bu araştırmaları kanıtlayan sözlerdi.
Maddi imkanları çok sınırlı değilse, insanın moda ile ilgilenmemesinin nedeni, güncel hayattan istifa etmesidir (“check-out”). Aksi taktirde takdirde herkes modayla -az ya da çok- ilgilidir. Bazısı biraz geriden takip eder, bazısı geçmişle yeniyi birleştirir, bazısı kısmen uygular, bazısı çoğunluğun yaptığını yapmamak adına kendi modasını yaratır ama herkes modayla ilgilidir. Moda, herkesi içine alacak kadar güçlü ve hafife alınamayacak kadar önemli bir olgu.
Eskiden üst sınıflardan sokağa doğru yayılan, “haute couture”ün dayattığı bir moda anlayışı hâkimdi. Bugün işin içine farklı kesimlerin, kimliklerin, alt kültürlerin ve bizzat sokağın girmesiyle daha dağınık ama bir o kadar da renkli ve demokratik bir moda sahnesi oluştu.
90’lı yıllarda, sokak giyiminin yükselmesi ve kadınların kariyerlerini ve rahatlıklarını daha çok önemsedikleri bir dönem başladı. “Serbest Cuma” giderek haftanın diğer günlerine yayıldı. Tüm giysilerde rahatlık ve sade-şıklık öne çıkmaya başladı. Bırakın kullanıcıları, modanın taşıyıcısı mankenler bile “femme fatale” hallerinden sıyrılıp daha sıradan ve normal görünmeye başladılar.
Birkaç büyük markanın egemen olduğu ve bu markalara ait ürünlere sahip olmanın prestij sayıldığı günler artık geride kaldı. Artık kısa zamanda “tüketilip” yenisinin satın alınacağı bir giyim anlayışı hakim. Bugün Zara, Koton gibi markaların hayatımıza soktukları “Hızlı giyim” (fast fashion) dönemini yaşıyoruz. Artık en son moda ürünler, uygun fiyatlarla, alışveriş özgürlüğü ve heyecanı yaratan şık mağazalarda milyonlarca müşteriyle buluşuyor. Moda demokratikleşerek kitlelerle ulaşıyor. Kullanıcıların nabzını her an elinde tutan; doğru ürünü, doğru zamanda, doğru fiyatla sunan bu markalar, daha çok sayıda modeli, daha kısa sürede üreterek moda dünyasındaki rekabeti her geçen gün daha da hızlandırıyorlar.
Modayı yaratanlar toplumun nabzını tutma, toplumu anlama konusunda şaşılacak bir beceriye sahipler. Onlar toplum psikolojisini usta bir sosyolog gibi anlayıp yorumlayabiliyorlar. Toplumun iyimserliğini ve karamsarlığını; bireylerin kendilerini nasıl ifade etmek istediklerini onlardan daha iyi biliyorlar.
Moda tasarımcıları, insanı analiz eden birer etnograf gibi gözlem yapma yeteneğine ve bizim tercihlerimizi belirleme gücüne sahipler: 1930’ları veya 1960’ları geri getirebiliyorlar.
Biz de, onların sundukları seçenekleri kullanarak, her gün kendi kimliklerimize uygun seçimler yaparak, kendimizi ifade ediyoruz.
Konuyla İlgili Makale ve Linkler

Gazi üniversitesi mesleki eğitim fak; moda ve giyim tasarımı(sanatsal ve hazır giyim tasarımı,üretimi. )bölümünden emekliyim.Bu alanla ilgili giyim ve moda psikolojisi ve tarihi,analiz ,drapaj,çağdaş moda akımları,kalıp sistemleri ve üretimleri,dikim teknikleri,giyim oluşturma ve bütünlemede kullanılan araç gereç ve materyal tanımları ve analizleri,giyim aksesuarları tasarım ve üretimi,mesleki giyim özellikleri tasarımı ve üretimi,tiyatral giyim dahil olmak üzere hala doyamadığım eğitimle,meslek ve teknik liselerin ilgili alanlarına öğretmen yetiştirerek bu alana sonsuz ve sınırsız hizmet ettiğime inanıyorum.Yakın ve,veya benzer alanlarda basılan yorumlarım olmuştur.yazınızda kendimi ve düşüncelerimi bulmak beni gerçek anlamda heyecanlandırdı.Teşekkürler bu alanda yaptığınız ve yapacağınız çalışmalar için.
Sizin gibi deneyimli bir uzmanın beğenisini kazandığıma çok sevindim. Beni yüreklendirdiniz.
Yorumunuz için çok teşekkür ederim.
Sevgiler.
Temel
Her yazının sonunda, bir sonrakine geçmek için büyük heyecan duyuyorum…
Güzel paylaşımlarınız için teşekkürler.