Siz bu görüşe katılıyor musunuz? Kendinize mutlaka sormuşsunuzdur: Gerçekten güzel olan daha mı zeki oluyor?
Bu soru bana sorulduğunda kendimi huzursuz hissediyorum. “Evet, güzel olan zekidir.” desem, içimdeki adalet duygusu zedeleniyor. Ama bir taraftan da “Acaba mı?” diyorum. Gerçekten güzeller zeki midir? Siz ne düşünüyorsunuz?
Peki, “Güzel olan iyidir.” görüşüne ne diyorsunuz? Bunu cevaplamak, daha da zor.
Tahmin edeceğiniz gibi bu konu psikologların çok ilgisini çeken ve üzerinde yüzlerce araştırma yapılmış bir konu. Vardıkları iki sonuç da çok çarpıcı: Birincisi, insanlar güzel-yakışıklı olanı daha zeki ve daha iyi olarak algılıyorlar. İkinci sonucu ise birazdan söyleyeceğim. ( www.onaantrekkelijk.be/pdf )
Bizim insan olarak aklımız böyle çalışıyor. Atalarımız kendi nesillerini devam ettirmek için kendilerine eş seçerken böyle davranmışlar. Çok seçenek arasından kısa zamanda bir seçim yapmak zorunda kaldıklarında kendilerine en güzel/yakışıklı geleni seçmişler. Güzel olanın aynı zamanda zeki ve iyi olduğunu düşünmüşler. Bizler de onların genlerini taşıyoruz. Onlar nasıl davranmışlarsa biz de öyle davranıyoruz.
Bu davranış, zihnimizdeki “kısa yollardan” kaynaklanıyor. Çoğu tercihimizde bu kısa yolları kullanıyoruz. (Dünyada En Adaletli Dağıtılmış Şey Akıldır.) Bu “kısa yolları” sadece eş seçerken değil bir ürünü seçerken de kullanıyoruz. Benzer özelliklerde iki üründen, bize daha “cazip” geleni seçiyoruz. “Güzelse iyidir.” diye düşünüyoruz.
Herhangi bir ürün satın almaya kalktığımızda karşımıza o kadar çok seçenek çıkıyor ki her birini tam anlamıyla incelemeye kalksak başka iş yapamaz oluruz. Kısa yollar kullanarak seçimlerimizi hemen yapıyoruz. “Güzelse iyidir.” kuralı işimize yarıyor, hayatımızı kolaylaştırıyor.
Satın alma kararı verirken “güzel olana” verdiğimiz öncelik çoğu zaman ürünün diğer özelliklerin önüne geçiyor. Bu tutumumuz sayesinde, sayısız seçenek arasından “akıllı(!) seçim” yapabiliyoruz. Düşünsenize her şeyden ne kadar çok var. Bir süper markete gittiğinizde siz de seçim zorluğu yaşamıyor musunuz? Sizin de içinizde bir gerginlik oluşmuyor mu? (Barry Schwartz: Bolluk Paradoksu)
Bu bolluk ortamında en “hoşumuza gideni” seçtiğimizde en “iyi tercihi” yaptığımızı düşünüyoruz. İçimizdeki gerginlikle ancak böyle baş edebiliyoruz. Gerçekte bu tercih en akıllı tercih olmasa bile, hem kendimizi hem çevremizi bu tercihin ne kadar “doğru” olduğuna inandırıyoruz.
Bizim güzel bulduğumuz ürünler tasarımları iyi olan ürünlerdir. Tasarımı iyi olan bir ürünü duygularımızı kullanarak seçtiğimiz için bu ürünle bir bağ kurarız. Seçim sürecinde beynimizin sağ tarafını kullandığımız için söz konusu ürüne anlam yükleriz. Bu ürünü zihnimizde farklı bir yere oturturuz, özel bir yer veririz, benimseriz. Seçtiğimiz markaları güzel bulmamızı sağlayan tasarımın önemi her geçen gün artıyor. Eskiden sadece sanatın ve mimarlığın tekelinde olan bu konu artık günlük hayatımızın bir parçası oldu.
Tasarım işlevselliğe estetik ve zekâ katma işidir. İyi bir tasarımcı ürüne kendi birikimini, aklını ve estetik anlayışını yansıtır. Tüketici bu güzelliği tercih ettiğinde aslında tasarımı yapanla ortak bir zeka paydasında buluşur. Bu nedenle tasarımı iyi olan ürün kullanıcısında özel bir anlam yaratır. Özgün tasarımı olan ürünlerin bizde iz bırakmasının nedeni budur.
Tasarımın hayatımıza ne kadar girdiğini görmek için sadece kullandığınız bilgisayara veya cep telefonuna bakmayın. Süper marketten aldığınız ürünleri düşünün. On yıl önce bu ürünler böyle miydi? Neredeyse hepsi evrim geçirdiler. Çağ atladılar. Daha kullanışlı, daha yalın, daha güzel oldular.
Tasarım birbirinden ayrılmaz üç unsuru içeriyor:
1. Fonksiyonellik: Bir ürünün veya hizmetin kendinden beklenen işlevleri en kolay kullanılır, en ekonomik ve en güvenilir şekilde yerine getirmesi.
2. Estetik: Kullanıcının bütün duyularına hitap ederek haz uyandırması.
3. Anlam: İşlevin ve estetiğin kullanıcıyla duygusal ve sosyal bağ kurması.
Tasarım doğal olarak sadece bir uzmanlık alanının değil aynı anda birçok farklı meslek ve disiplinden gelen uzmanların bir arada çalışmasıyla başarılacak bir sonuç. Etrafımızdaki her nesne bir tasarım ürünü.
Son yıllara kadar estetik ve tasarım yüksek gelirlilerin bir ayrıcalığı olarak değerlendirilir, lüks ve gereksiz kabul edilirdi. Estetik sanatçıların tekelinde bir alandı.
Bu ezberi bozan markalardın biri, IKEA‘dır. IKEA sadece tasarımla özdeşleşen bir marka olmakla kalmadı aynı zamanda tasarımı demokratikleştirdi. Bir lüks olmaktan çıkarıp, günlük hayatın bir parçası haline getirdi. Bu sayede estetiği de evlerimize soktu. Estetiğin kullanışlı olmaktan taviz vermek olmadığını ya da tam tersi fonksiyonel ürünlerin mutlaka çirkin olmaları gerekmediğini kanıtladı. IKEA tasarım ürünlerini geniş halk kitlelerinin ucuza satın alabilmesini sağladı.
Yazının başında insanların eş seçme davranışları üzerine psikologların yaptıkları araştırmaların iki çarpıcı sonucu olduğunu söylemiştim.
Elde ettikleri birinci sonuç : İnsanların güzel-yakışıklı olanı daha zeki ve daha iyi olarak algıladıklarıydı. İkincisi ise biraz daha insafsız: Güzeller gerçekten daha zeki!
Araştırmalar insanın güzel olanının sadece zeki algılanmadığını aynı zamanda gerçekten daha zeki olduğunu söylüyor. Ancak elbette burada güzellik kavramının zaman içinde farklılaştığını da gözden kaçırmamak gerek. Güzel olanı artık “basmakalıp ölçülerle” tarif etmek mümkün değil. Bilimsel araştırmaların insanların güzelliği, zekası ve iyiliği ile ilgili bulguları bunlar.
Bu bulgular içimizdeki adalet duygusunu incitebilir. En azından benimkini incitiyor.
Ama bir başka gerçek daha var ki pazarlama dünyasında güzel olan markalar gerçekten iyi markalar. Yoksa bu da kendini doğrulayan bir kehanet mi? Belki de öyle: Bir kere bir markayı güzel bulup tercih ediyorsak artık o markanın bizi hayal kırıklığına uğratması zorlaşıyor. Markaya karşı yüksek bir hoşgörüyle yaklaşıyoruz. Hatalarını görmezden geliyoruz.
Tasarım gerçekten adaletsiz bir avantaj yaratıyor.
[…] Güzel olan aynı zamanda daha iyi, daha başarılı, daha güçlü, daha kaliteli olarak algılanır. Dünyanın farklı yerlerinde yapılan araştırmalar, güzel/yakışıklı olan insanların, daha zeki ve daha iyi olarak algılandığını ortaya koyar. Bu genelleme sadece insanlar için değil nesneler için de geçerlidir. Bir nesnenin güzel olması, onun cazibesini artırır. Güzellik değer katar. (Güzeller Zekidir!) […]
Kesinlikle güzelliyin akılla bir alakası yoktur. Dünyaca ünlü “Aristotel” və ya digər adı ilə “Ərəstun” çok çirkin ve ilk bakışda insanda korku yaratıcak bir görünüme sahipmiş. Gel görki dünyanın gəlmiş geçmiş en akıllı insanlarından biri olaraq gösteriliyor.
Nietzsche Hitler’i "arık insan"’la etkiledi.O da bu arılığa;saf bir ırkla karşılık verdi.Bu bilgiyle,aforizmalarla hatipliğini birleştirerek kendi kaderiyle dünyanın kaderini etkiledi.Hitler İnsanoğlu’nun kaderini anladığı şekilde hızlandıran bir suçlu.Bizse aynı kaderi rastlantılarla ya da sizin çok iyi ifade ettiğiniz hislerle oluşturuyoruz;an be an(nokta nokta,yavaş yavaş).En son eklediğiniz "güzeller gerçekten zeki"’yi de ekleyerek sormak istiyorum:Hislerimiz bizi gelecekte Nietzsche’nin tabiriyle "insanüstü"nün idaresine doğru bir çizgi mi?Ya da hep birlikte tepe noktaları(nirvanalar)oluşturarak mükemmelliyete ulaşan insanoğlu sonucu mu doğacak?
Hissettirdikleriniz alın yazımı oluşturmanın ve anları tatma güzelliğini yaşatması nedeniyle kendimi bulmama çok yardımcı oluyor.Bu bilimsel harmanlar ve samimi tecrübeleriniz için size çok teşekkür ediyorum.
İkinci bulgu gerçekten şaşırtıcı…
Sarışınlar da algının ötesinde gerçekten aptal mıdır acaba (:
Merhaba;
Bu yönde bir algının oluşmasını bilgi olarak avantaja çevirmek ve sistem içinde varolmanın yolu peşinde koşmak mı?, Yoksa bu algının ötesine geçip o yardımla sistem için değişim ve dönüşüm yaratmak mı olmalı hedef?
Sorular ikili sorulduğunda, soruyu soran genelde ikincisini savunuyordur, bende de aynı durum var.
Değişim ve dönüşüm için, sistemin ötesine geçmek için, zeka ve güzelliğe destek veriyorum.
Yaklaşımınız üzerine dostlarımla da konuştum.
Kollektif bilinç için bize yine bir katkı yaptığınızı belirtmek isterim.
Teşekkürler.
Sağlıcakla kalın.
Sercan DUYGAN