Sizin de davranışlarınız içine girdiğiniz çevreye göre değişiyor mu? Annenizin-babanızın yanındaki kişiliğinizle arkadaşlarınızın yanındaki kişiliğiniz aynı mı?
Eğer cevabınız evetse bilin ki yalnız değilsiniz. Hayatınızda öyle insanlar vardır ki onların yanında bambaşka bir insan olursunuz. Öyle ortamlar vardır ki sizi sahip olduğunuz kişilikten çıkarır, başka bir insan yapar. Bazı insanların yanında inanılmaz neşeli ve dışa dönük; bazılarının yanında kendinizi tanıyamayacağınız kadar içine kapalı bir insan olursunuz. Bazı çevrelerde kendine güvenli, bazı çevrelerde ürkek bir insan olursunuz.
Bazı insanlar içki içtiklerinde, içlerinden başka bir insan çıkar; kimi son derece konuşkan olur, kimi suskun. Kendi içinizden kaç tane farklı “siz” çıkabileceğini hiç düşündünüz mü?
Stanford üniversitesi profesörü Philip Zimbardo öğrenciler üzerinde bir deney yaptı. Şehir polisiyle anlaşarak deneye katılacak öğrencilerin evlerinden polis tarafından alınmalarını sağladı. Öğrencilerin emniyet merkezinde fotoğrafları çekildi ve parmak izleri alındı. Sonra da hepsi üniversitenin bodrum katında hapisaneye dönüştürülmüş bölüme alındı. Bu simülasyon (yaratılmış gerçeklik) ortamında, mahkûmlar (öğrenciler) çırılçıplak soyulduktan sonra üzerlerine mikrop öldürücü sprey sıkıldı. Ardından da deney boyunca kendilerine adlarıyla değil, numaralarıyla hitap edildi. Bu grubun içinden kurayla belirlenen az sayıda öğrenciye de gardiyan olma görevi verildi.
Herkesin bunun bir deney olduğunu bilmesine ve bütün öğrencilerin ruh sağlıklarının yerinde olmasına rağmen, yaratılan simülasyon ortamı o kadar gerçeğe benzemişti ki Zimbardo, üç ay sürmesini planladığı deneyi altıncı gününde bitirmek zorunda kaldı; çünkü gardiyan görevini üstlenen öğrencilerin gösterdikleri sadist davranışlar kontrolden çıkmış ve hiç kimsenin tahmin edemeyeceği insanlık dışı boyutlara ulaşmıştı. Bu öğrencilerin içinden canavarlar çıkmıştı. Kendileri gibi masum bir amaçla bir deneye katılan diğer öğrencilere yaptıkları eziyet tahammül sınırlarını aşmıştı.
Bu deneyi bazıları “otoriteye boyun eğme” açısından, bazıları “rollerle aşırı özdeşleşme” açısından değerlendirdi. Bazıları da insanların eline fırsat geçtiğinde sadist olabileceğine kadar birçok değişik açıdan ele aldı ama şurası muhakkak ki içinde yaşadığımız ortam (context) insan davranışlarını yüzde yüz belirliyordu, hatta bu ortam “yaratılmış bir ortam” yani simülasyon olsa bile.
Zimbardo’nun gerçekleştirdiği Stanford Hapishane Deneyi, yönetim ve pazarlama disiplinleriyle ilgilenenlere, insan davranışları hakkında önemli ipuçları veriyor:
• Bütün ayrıntıları düşünülmüş simülasyon ortamlarında, insanlar bu ortamların kurgu olduklarını unutup, ortamın gerektirdiği davranışları sergiliyorlar ve simülasyon gerçeğin kendisi oluyor.
• Belirli koşullar oluştuğunda, insanlar farkında olmadan içine girdikleri “dünya” tarafından şekilleniyor, bu dünyanın şartlarına uyum göstermeye ve yeni ortama uygun davranışlar göstermeye başlıyorlar.
Yaratılan ortamın insan davranışları üzerinde ne kadar etkili olduğunu kanıtlayan bir başka deney de James Wilson ve George Kelling Atlantic Monthly dergisinin Mart 1982 sayısında “Kırık cam sendromu” isimli bir makalesinde yayınlandı.
“Kırık cam teorisini” açıklamak için Wilson ve Kelling, “metruk bina” örneğini veriyorlar: Bir sokağın suç bölgesine dönüşme süreci, önce ‘tek’ bir pencere camının kırılmasıyla başlıyor. Çevreden tepki gelmez ve cam hemen tamir edilmezse oradan geçenler o bölgede düzeni sağlayan bir otorite olmadığını düşünüyorlar ve diğer camları da kırmaya başlıyorlar. Ardından daha büyük suçlar geliyor. Bir süre sonra o sokak, polisin bile giremeyeceği bir ortama dönüşüyor.
Zengin bir mahallede bir arabanın kelebek camını kırmak da aynı sonucu doğuruyor. Arabanın camının kırılması, çevredeki diğer arabaların da camlarının kırılmasına neden oluyor. Kötülük hemen bulaşıyor.
Ama bulaşıcılık sadece kötülük için geçerli değil, iyilik de hızla bulaşabiliyor: Bugün İstanbul’daki otobüs duraklarının temiz kalabilmesi, şehrin duvarlarına yazı yazılmaması, metrodaki İstanbulluların birçok gelişmiş batı şehirlerindeki insanlardan daha düzgün davranmaları, iyiliğin de bulaşıcı olduğunu kanıtlıyor.
Bütün bu sonuçlar hepimizin günlük hayatlarıımızda gösterdiğimiz pek çok davranışın, aslında söz konusu ortamlara hâkim olan koşullar tarafından belirlendiğini gösteriyor. Daha da ötesi, içine girdiğimiz roller, farkında olmadığımız bazı yönlerimizi açığa çıkarırken bazılarını da köreltiyor.
Hepimiz içinde bulunduğumuz ortama uyum gösterme konusunda fevkalade becerikli bir yaratılışa sahibiz. Kişiliğimiz sandığımızın aksine fazlasıyla “akışkan ve değişken”. İçine girdiğimiz ortamlar, bizim tavır, tutum ve davranışlarımızı değiştiriyor.
İnsanın birçok kişiliği yaşayabilme potansiyeli, pazarlama açısından fevkalade önemlidir. Bir kadın sabah saatlerinde çocuğuyla gittiği lunaparkta “afacan bir haylaz” olurken akşam üstü eşiyle gittiği mücevher mağazasında bir “prenses” olabilir. “Çoklu kişilik” kadınlar için geçerli olduğu kadar erkekler için de geçerlidir.
Hepimizin içinde birçok kişilik var, bu kişilikler markalar tarafından fark edilmeyi, uyarılmayı ve birer deneyim olarak yaşatılmayı bekliyor.
Konuyla ilgili olarak aşağıdaki kitap ve bağlantıları öneriyorum.
Joseph Conrad “Karanlığın Yüreği” İletişim Yayınları, Çevirmen Sinan Fişek, 2006
Philip Zimbardo, The Lucifer Effect: Understanding How Good People Turn Evil, Random House 2008
Rita Carter, Multiplicity: The New Science of Personality, Identity, and the Self, Little, Brown and Company 2008
Rita Carter, The Human Brain Book, DK Adult DVD 2009
Robert Louis Stevenson, Dr Jekyll ve Mr Hyde, Oğlak Yayınları, Çeviri : Esen Türay
William Golding, Sineklerin Tanrısı, Türkiye İş Bankası Yayınları, 2009 Çeviri : Mina Urgan
Philip Zimbardo , Quiet Rage: The Stanford Prison Experiment DVD
Philip Zimbardo on “how people becomes monsters or heros”, TED lecture
Prof. Dr. Metin Çakmakçı, “İyilik Bulaşıcı; Peki Ya Kötülük?”, ASM Vital Dergisi, Nisan-Haziran 2009
James Campbell, The beast within”, Guardian 2008
Steven Pinker, “History of Violence “
Steven Pinker, “History of Violence “
İnsanların değişimini, yaşadığımız toplum ve dünyayla ilişkilendiriyorum. Tıpkı evrim gibi. Değişimi tetikleyecek baskıcı bir unsur varsa, insanlar bu değişime uyum sağlıyor. Eğer bu değişikliği yapmazlarsa yeni dünya düzeninin ve değişiminin kurbanı oluyor.
Merhaba,
Değişime uyum sağlamak ile değişmek arasında fark olduğunu düşünüyorum. Değişime uyum sağlamanın daha çok esneklik yeteneğinden kaynaklandığını, buna karşılık değişimin aslında kendi iç yapılanmasını yeniden ve yeniden düzenleyebilen insanların daha cesur, değişime inanarak ve önce kendi içinden başlayarak katıldığını, sonunda da az ya da çok dönüştüğünü düşünmek çok mu yanlış olur sizce?
Merhaba Temel Bey,
Bu yazınızı okuma sebebim bir arkadaşımın istemediğim yönde ve aynı zamanda kötü anlamda değişmesiydi…
Bana tavsiye vermenizi isterim açıkçası, onu tekrar eski haline döndürmeyi çok istiyorum ama insan ruhu ve psikolojisi hakkında çok bilgim olduğu söylenemez…
Sevgiler
Işık
Merhaba Temel Bey,
Bu yazınız bana Woody Allen’ın “Zelig” filmini hatırlattı. Bu filmde Leonard Zelig adlı karakter bulunduğu ortama uyum sağlıyordu, hem davranış olarak hem de fiziksel olarak, İrlandalılarla kızıl ve şişman olurken, zencilerle zenci oluyordu, terapistine karşı da birden terapist rolünü benimsiyordu. Çok gülmüştüm, çok da ironikti, seyretmediyseniz tavsiye ediyorum.
Sevgiler 🙂
Nurdan
Merhaba,
İnsan davranışlarının bulunduğu ortama, birlikte olduğu kişilere göre değiştiği bence de çok doğru, hangimiz işyerinde aynı, evde aynı, arkadaşlarımızla aynı kişileriz ki?
Sevgiler
Zeynep
SELAM TEMEL BEY
ÖNCELİKLE YAZINIZ İÇİN ÇOK TEŞEKÜR EDERİM. GÜZEL BİR PAYLAŞIM OLMUŞ VERMİŞ OLDUĞUNUZ BU MESAJ ÇOK GÜZELDİ. KİŞİLK DEĞİŞİR Mİ SORUSUNA CEVABIM EVET OLACAK NEDEN DERSENİZ BEN BUNU BİR ÇOK DEFA YAŞADIM YAŞAMAKLA KALMAYIP BİR DE ARAŞTIRMA YANİ BİR NEVİ DENEY DE YAPTIM. KISACA PAYLAŞMAK İSTERİM.
2003 – 2004 TARİHLERİNDE ÜNİVERSİTEDE OKURKEN EV ARKADAŞLARIMLA BU KONU ÜZERİNDE BİR ARAŞTIMA (İDDAA) BAHİS KONUSU OLDU KONU: İNSANLARIN BULUNDUKLARI ORTAMA GÖRE KİŞİLİĞİ DEĞİŞİRMİ. O GECE Kİ SOHBET KONUZ BU OLMUŞTU VE BİZDE BU KONU HAKINDA BİR ARATIRMA YAPMAYA KARAR VERDİK. BİR DENEME YAPAMAYA KARAR VERDİK.
DENEMEMİZ EV TOPLULUĞU OLARAK TOPLU HAREKET ETME OLCAKTI. BEN BİR FİKİR BEYAN ETTİM ARKDAŞLARIMA İÇİMİZE İKİ TANE DIŞARDAN BİZİ TANIMAYAN OKULDA OKUYAN ARKADAŞ ALDIK. ALDIĞMIZ ARKAŞLARIN İKİSİ DE BİZİ İYİ TANIMAYAN KİŞİLER OLACAKTI O SENE OKULA YENİ BAŞLAYAN İKİ TANE DAHA EV ARKADAŞI ALDIK YANIMIZA. TABİ ARKADAŞLARIMIZIN BİZİM ONLARI BİR DENEK OLARAK ALDIĞIMIZDAN HABERLERİ YOK.
BAŞLADIK UYGULAMAYA. ÖNCELİKLE TOLU OLARAK DİNİ BÜTÜN BİR TOPLUM OLMAYA YANİ NAMAZINDA NİYAZINDA, DERSLERİNE ÇALIŞAN OKULUN SOSYAL AKTİVETELERİNDEN UZAK KIZ TAVLAMAYAN İŞTE NE BİLİM CAFE KÜLTÜRÜ, EĞLENCE KÜLTÜRÜ V.S GİBİ OLAYLARDAN UZAK BİR KİŞİLİK GÖSTERMEYE BAŞLADIK BU OLAY BİR AY SÜRECEKTİ. YANIMIZA ALMIŞ ARKADAŞIMIZDAN BİRİ ZATEN BU KONUYA SICAK BAKIYORDU DİĞER ARKADAŞIMIZ İSE BİRAZ DAHA BU OLAYLARA FARKLI BAKAN BİRİ OLDUĞU İÇİN BİRAZ DAHA FARKLI YANAŞTI. İLK ÖNCE TABİ ZAMANLA ODA BULUNDUGU TOPLULUGA YANİ EV İÇİNE AYAK UYUDURMAYA BİZİMLE OLMAYA BAŞALDI. BİR AY SÜREN DENEMEDEN SORANRA. TAM TERSİNİ YAPMAYA BAŞLADIK. BIRAKTIK NAMAZI DERSİ. BAŞLADIK CEFELERE TAKILMAYA. OKUL AKTİVETELERİNE KATILMAYA KENDİMİZİ DIŞARI ACTIK KISACASI. ÜNİVERSİTE HAYATINI YAŞAYANLAR ÇOK İYİ BİLİRLER. BU SEFER DE O ARKADAŞIMIZ ZORLUK ÇEKMEDİ HİÇ DİĞER ARKADAŞIMIZ İÇKİ İÇMEYEN NAMAZINDA NİYAZINDA TEK HEDEFİ OKUMAK OLAN ARKADAŞIMIZ BİR ANDA İÇİMİZDEKİ EN HIZLI KIZ AYARLAYAN CAFELERDEN GELMEYEN İÇKİ İÇEN BİRİ OLDU ÇIKTI.
VE BİZDE SONUNDA GÖRDÜK Kİ KİŞİ TOPLUMA GÖRE BULUNDUGU ORTAMA GÖRE DEĞİŞEBİLİYOR. BUNA ÇOK FAZLA ÖRNEK VARDIR HAYATA. MESELA PARA İNSANI DEĞİŞTİRİR Mİ? VEYA OKUMUŞ İNSAN İLE OKUMAMIŞ İNSAN BİR MİDİR? ARAŞTIRDIK GÖRDÜK Kİ PARA İNSANI DEĞİŞTİRİYOR OKUMUŞ İNSANLA OKUMAMIŞ İNSAN ARASINDA FARK OLUYOR VE KİŞİLER TOPLUMA VE TOPLULUĞA GÖRE DEĞİŞEBİLİYOR. BU BİZİM İÇİN ÇOK GÜZEL BİR DENEYİM OLMUŞTU. SİZİN DE YAZINIZDA BELİRMİŞ OLDUĞUNUZ GİBİ KİŞİLER BİRER BİREY OLARAK TOPLUMA AYAK UYDURUYOR. ZATEN YOK BEN UYDURMAM DERSEN TOPLUM SENİ KENDİNDEN SOYUTLAYARAK DIŞARI ATIYOR. PEKİ TOPLUM NASIL OLMALI İŞTE METRO ÖRNEGİNİ VE ’’KIRIK CAM’’ I ÖRNEK VERMİŞSİNİZ BURDAN DA ANLAŞILACAGI ÜZERE TOPLUMU YÖNLENDİREN UNSURLAR VARDIR. TOPLUM İÇİNDE KENDİNE BİR LİDER BELİRLER. LİDER KİŞİ TOPLUM TARAFINDAN BENİMSENEN BİRİDİR GENELDE ÖRN: SANAT CAMİYASINDAN HERHANGİ POPÜLER BİR SANATCI. TOPLUMA ÇOK RAHAT BİR ŞEKİLDE YÖN VERE BİLİR GENC KESİME ÖZELLİKLE. BAŞKA BİR ÖRNEK İSE YİNE TOPLUMUN SECMİŞ OLDGUGU KİŞİLER İŞTE BAŞKANLAR DERNEKLER SENDİKALAR V.S BUNLARIN TAVRI DA BU KONUDA VE BİREYLERİ SON DERECE ETKİLEMEKTEDİR. TOPLUMU BİREYLERİN OLUŞTURDUĞUNU DÜŞÜNÜRSEK Kİ ÖYLE. ÖRNEK OLCAK KADRO NEKADAR GÜZEL OLURSA TOPLUM DA OKADAR GÜZEL OLUR.TOPLUM NE KADAR GÜZEL OLURSA İNSANLARIN BİR BİRİNE SAYGISI VE SEVİYESİ DE O KADAR GÜZEL OLUR DİYE DÜŞÜNÜYORUM.
TEMEL BEY ÇOK TEŞEKÜR BAŞARILARINIZIN DEVAMINI DİLERİM. SİZ BİZİM ÖRNEK ALMIŞ OLDUGUMUZ BİR İNSANSINIZ. SAYGILARIMLA AHMET KARAGÖZ.
Merhaba çok güzel ve mantıklı bi deney olmuş ama size sorum şu o her ortama ayak uyduran arkadaşınızın bu davranışı sürdürmesi ne kadar zaman sürdü çünkü ortama ayak uydurmak ile değişim arasındaki fark bu durumun daimi kalıp kalmamasıdır arkadaşınızın değişimi sadece uyum sağlama olarak mı kaldı yoksa kalıcı bi değişim haline mi geldi evet her insan belirli unsurlar karşısında değişebiliyor ama o unsurlar ortadan kalktıktan sonra bu şekilde kalmaya devam ederse bu değişim olur
Kırık cam ve ona benzer vakaları İTÜ de bir hocamız bizden “insanın mimarisi” gibi bir başlık altında araştırma olarak yaptırmıştı..Mimari kuralların olmadığı – özellikle İstanbul’da – üstelik de 1978 yılındaki siyasi ve toplumsal kaos ortamında çok enteresan sonuçlar çıkmıştı hatırladığım kadarı ile. Bulursam ileteceğim sana.. Eline sağlık Temelcim..
Selamlar,
Bu yazınız da diğerleri kadar ilgi çekici ve oldukça bilgilendirici. Bir sorum olacak size Temel Bey? Pekala,kişi farklı ortamlarda farklı kişilik sergiliyebiliyorsa ki; oldukça iyi performans gösterebiliyor.Belki olumlu ya da olumsuz birşeyler katacak kişiliğine ama eninde sonunda kişiliğinde karmaşalık yaşamayacak mı ve aslolan kendisine dönmek istemeyecek mi ? Diyelim ki; evet dedidiniz. kişi yeniden kendi benliğine nasıl dönecek? Yanıtlarsanız oldukça faydalı olacak. teşekkür ederim.
Saygılarımla
Ziynet,
Konunun uzmanı değilim; ama kişiliğimizin esnediğini, biçim değiştirdiğini ve sonra tekrar kendi “dengesine” geldiğini, bazen de dengesini bulamadığını biliyorum. Sözünü ettiğin karmaşıklığı yaşamak ve kendini bulmak, hepimizin nihai amacı değil mi?
Sevgiler.
Temel
merhabalar temel bey yazınızın tamamını okuyamadm ama zannedersem msj net yani diyorsunuzki insan kişiliği koşullara göre değişiyor söz konusu kişilikse kişiliğin gerilemesi yada gelişmesi söz konusu olabilir bence çünkü kişilik dediğimiz şey insanın ana rahminden çıkmasıyla gelişmeye başlyan davranışlar bütünü değilmdr sürekli değişen tutarsız bi kişilk gerçek anlamda bi kişilikmdr acaba.koşullar mekanlar kişiler değiştğnde değişveren sürekli değişme eğilimnde olan bi kişilğin ne kadar sağlam oldğu sylenebilir böyle kişilere ne kadar güvenilebilir değişim hayvanlara verilmş bir mucizeyken bukalemun gbi bunu insanla bağdaşlaştrmak ne kadar doğru dediğinz gibi böyle kişiler mutlaka vardr fakat demek istedğim insanın başka birine bürünmesi onun gerçek anlamda bir kişiliğe sahip oldğunu gösterirmi yani o kendini buldğu taktrde gene bu değişim belasndan muzdarip olacakmdr…
Seda,
Ben psikiyatr ya da psikolog olmadığım için, sorduğun soruya cevap verirken temkinli olmak istiyorum. Ortama göre kişiliğimizin esnemesi “anormal bir davranış” değil herhalde; ama bu durum “kişiliksiz” olmak anlamına gelmiyor. Sadece kişiliğimiz ortama, bizi çevreleyen diğer kişilere göre değişiyor. Bunu doğal karşılamamız gerekiyor.
Sevgiler.
Temel
“das experiment” filmi de sanırım stanford hapishane deneyinin biraz farklı bir şekilde sinemaya uyarlanmış hali.
Temel Bey merhaba,
Yazınızı okudum ve çok beğendim. İyiliklerle ilgili kısım keşke daha uzun ve daha fazla örnekle dolsaydı diye düşündüm.Elinize sağlık.
Sevgilerimle
Nevgül
Merhaba Temel Bey,
Bu yazınız bana Woody Allen’ın “Zelig” filmini hatırlattı. Bu filmde Leonard Zelig adlı karakter bulunduğu ortama uyum sağlıyordu, hem davranış olarak hem de fiziksel olarak, İrlandalılarla kızıl ve şişman olurken, zencilerle zenci oluyordu, terapistine karşı da birden terapist rolünü benimsiyordu. Çok gülmüştüm, çok da ironikti, seyretmediyseniz tavsiye ediyorum.
Sevgiler 🙂
Nurdan
merhabalar,
Bence de insanlar hem kişiler, hem olaylar, hem de mekanlar çerçevesinde bambaşka kişiliklere bürünüyor, bazılarımız bunu bilinçli yaparken, bazılarımız da hem yapıp hem de aksini iddia ediyor, her yerde her koşulda aynı olduğunu savunuyor. Oysa, haklısınız. nasıl yaşantımız boyunca yaşadığımız iyi ya da kötü olaylar sonucunda öğrenip, iyi ya da kötü yönde başkalaşabiliyorsak, koşullar ve kişiler karşısında da aynı şey geçerli. Hatta öyle anlar geliyor ki, aynı olaylar karşısında, aynı kişi farklı belki de tam olarak zıt tepkiler verebiliyor, verebiliyoruz, belki de aksini beklemek hata, bileğinizdeki saatin yelkovanı bile sabit kalamazken, yüzlerin, kişilerin, görüşlerin, duruşların asla değişmeyeceğini beklemek biraz ütopik sanırım.
Belki de en güzel tarafı bu hayatın, hep değişiyor olmamız…
sevgiler,
İlham verici.
eline sağlık Temelcim
Hapisane deneyini “Robert B. Cialdini’nin İknanın Psikolojisi” adlı kitabında da okumuştum.
Gerçektende insanların bulundukları ortam koşullarına bir anda dahil olabilmeleri yaradılışın mükkemmel bir yetisi.
Tabiki bu yetinin bir çok alanka çıkar amaçla kullanılbilmeside mümkündür.
Yine güzel ve bilgilendirici bir yazı. Bir dahaki salıyı iple çekiyorum.
Teşekkürler…