Bizim kültürümüzde genel kanı, sanatın seçkin insanlar için olduğudur.
Hiç şüphesiz bir tabloyu seyretmek kimseye pratik bir fayda sağlamaz. Şiir okumakla insanın karnı doymaz. Ancak sanat sadece zevklere hitap eden bir eser yaratmaktan ibaret değildir. Sanatı değerli kılan, yaratıcı düşüncedir. Sosyal psikolog David McClelland‘a göre, başarılı olan toplumların hepsinde sanatla toplumsal ilerleme at başı gitmiştir. Sanat sadece zevk ve haz vermez; toplumsal gelişmenin de önünü açar. Sanatsal bir bakış açısıyla ürünlere, hizmetlere, yapılara, kentlere değer katmak mümkündür.
Tarih boyunca neyin sanat olduğuyla ilgili fikirler sürekli değişmiştir. Ama herkes sanatın, “duyguların, hayal gücünün yaratıcı ve orijinal bir dille ifade edilmesi, dışa vurumu” olduğu konusunda hem fikirdir. Sanat tarihçisi Thomas Munro‘ya göre sanat, “Doyurucu estetik deneyimler yaşatmak amacıyla orijinal eserler yaratma becerisidir.”
Toplum bilimciler insanı hayvanlardan ayıran en temel yetinin düşünme, dil ya da alet yapabilme becerisi değil, sanat yapma yani sıradan şeylere anlam ve değer katma becerisi olduğunu söylerler. Hayvanlar da düşünür, strateji geliştirir, alet yapabilir ve kendi aralarında konuşabilir ama hiçbir hayvan sanat yapamaz.
İnsanlar ilk ortaya çıktıklarından beri sanat yapıyorlar. İz bırakmak, bir karalama yapmak, bir şekil çizmek ve bütün bunlar aracılığıyla bir mesaj iletmek insanlık tarihi kadar eski bir olgu. Mağaralara çizilen resimlerden de bildiğimiz gibi sanat, ilkel topluluklar için de hayatın vazgeçilmez bir parçasıydı. Sanat müzeler kurulmadan önce, ilk insandan beri hep vardı.
Barnett Newman “İlk insan bir avcı toplayıcı ya da alet yapıcı değil bir sanatçıydı.” der. Newman tarihsel kanıtlara göre de ilk insanın balta yapmadan önce çamurdan idol yaptığını, sopayı mızrak olarak atmayı öğrenmeden önce tahtayla düz bir çizgi çizdiğini söyler. Paleolitik dönemde insanlar sadece iletişim kurmak için mağara duvarlarına resim çizmekle kalmayıp, sanat da yapmışlardır. Günümüzden otuz bin yıl önce yapılan çizimlerde, gölge ve perspektif teknikleri kullanılmış olması, o gün yapılmış olan sanatın kanıtıdır.
Estetik duygusu insanı insan yapan bir özelliktir. Daha ilk insanlardan bugüne sanat, insanların sadece kendilerini ifade etme aracı değil aynı zamanda içinde yaşadıkları dünyayı anlama ve kontrol etme çabasının da ifadesidir. Bu nedenle sanat, işi gücü olmayan, hafif çılgın insanların hayattan kopuk olarak ortaya çıkardıkları eserler değildir.
Her sanatçı, içinde yaşadığı toplumun yaşama biçiminden, gelenek ve göreneklerinden, dini inançlarından, siyasal ve ekonomik düzeninden, teknolojik gelişmelerinden beslenir. Bu yüzden Shakespeare‘in eserlerini seyrederken insan kendisinin tiyatroda olduğunu unutur ve söz konusu dönemde yaşıyormuş hissine kapılır. Sanat eserleri insanlığın hayat deneyimini anlatır; zamanın ruhunu yansıtır.
Sanat aynı zamanda geleceğe de ilham verir. Sanatçıların hayal gücü bilime de hizmet etmiştir. Jules Verne’nin 1850’lerde yazdığı romanlar, Leonardo’nun 16. yüzyılda yaptığı çizimler, bilime rehberlik yapmıştır.
İnsanın neden sanat yaptığının pek çok yanıtı olabilir. Fransız şair Paul Claudel, Shakespeare’in, Dostoyevski’nin, Rubens’in ya da Wagner’in sanat için değil, duygularını dışa vurarak kendi “yüklerinden” kurtulmak için sanat eserleri ürettiklerini söyler. Pek çok düşünür, insanların tarihin her devrinde gündelik hayatın kısır döngülerinden, çözümsüz sorunlarından kurtulup daha anlamlı bir dünyaya geçmek için sanata başvurduklarını söyler.
Sanatın insanları birleştirici ve kaynaştırıcı bir özelliği vardır. Bir sanat eserini ortaya çıkarmak da o eseri izlemek, dinlemek ya da paylaşmak da insanları birbirine yaklaştırır. Sanat, insanların aynı düşünce boyutunda buluşmalarını, tek ruh olmalarını sağlar.
Sanatın, mutlaka seçkinler için olması gerekmiyor. Aksine bu zamanın ruhu sanatın insanların buluşabileceği bir platform olmasına daha uygun. Sanatçılar artık şehrin farklı mekanlarını da kullanarak sanatı sokağa taşırıyorlar. Binaların cepheleri, tren garları, çanak antenler, su boruları, elektrik direkleri, mağaza vitrinleri, alışveriş merkezlerinin koridorları, sanat eserlerine ev sahipliği yapıyor. Festivallerde müzisyenler hatta orkestralar mahalle aralarına kadar girerek sanatı geniş kitlelerle buluşturuyorlar.
Seth Godin herkesin bir şeyleri değiştirme potansiyeline sahip olduğunu, insanları etkilemenin bir sanat eylemi olarak kabul edilmesi gerektiğini söyler. Joseph Beuys, “Her insan bir sanatçıdır, sanatçıdan kastım resim ve heykel yapanlar, piyano çalanlar, beste yapanlar değildir. Bana göre hemşire de sanatçıdır; bir doktor, bir öğretmen de, kendi gelişiminden sorumlu bir öğrenci de.” diyerek sanatın iyi düşünülmüş, duyarlılık katılmış bir eylem olduğunun altını çizer.
Sanat insan zekâsının en ilgi çekici, en güzel şekillerini, seslerini, çizgilerini ortaya koyar. Sanat tek başına dünyayı değiştiremez ama ona bakışımızı değiştirebilir. Sadece dünyaya bakışımızı değil, kendimizi algılamamızı, kafa yapımızı, iş yapış biçimimizi de farklılaştırabilir.
Konuyla İlgili Makale ve Linkler
- Art is Everywhere Movement
- Seth Godin, “Making Art”, Seth Godin Website
- Hye-Kyung Lee, “(Re-)Framing British Cultural Policy Under New Labour Government”
- “Victor Nunes: Gündelik Hayatta Kullandığımız Objeleri Sanata Dönüştüren Sanatçı”
- Birgül Aydın, “Tıbbi Sanat Terapisi”
- “Evolution of The Social Enterprise Industry: A Chronology of Key Events”, The Institute for Social Enterprise
- The Definition of Art, Stanford Encyclopedia of Philosophy
- Wikipedia, Art
- The Gombrich Archive
- The Gombrich Archive, Articles
- Maria Popova, “Creating a “Fourth Culture” of Knowledge: Jonah Lehrer on Why Science and Art Need Each Other”
- Barnett Newman, "The First Man Was an Artist,"
- Art Therapy
- Jim Granato, Ronald Inglehart and David Leblang, “The Effect of Cultural Values on Economic Development”
Merhaba,
Her insan bir sanatçıdır görüşüne katılıyorum, az ya da çok öyledir bence de. Edebiyat veya tiyatroyla icra boyutunda ilgilenmese de anlattığı konuyu bir öyküyle tamamlamak, jest ve mimik konusunu iş arkadaşına anlatan kişinin kimi duyguları karşısındakine geçirebilmesi, sanatsal öğeleri içermiyor diyebilir miyiz?
Bir zamanlar sadece psikoloji ya da sosyolojinin ilgi alanına girdiği düşünülen ve entelektüel sohbetler dışında pek de konuşulmayan kavramların iş dünyasındaki yerini anlaşılır bir dille anlattığınız düşünüyorum. Muhakemenin temelinde duygunun olduğunu söylemiştiniz ve şimdi iş hayatında sanatın da var olabileceğini işaret ediyor olmanız, sırf iyi düşünülmüş duyarlı bir eylem olduğu için bile bir sanatsal faaliyettir diyebilirim.
Okurken çok keyif aldığım ve öğrenmeye devam etmemi sağlayan yazınız için teşekkürler.
Bu yazınız bana son dönemde seyrettiğim ve beni çok etkileyen bir filmi hatırlattı; 2.dünya savaşında sanat eserlerini kurtarmak için kurulan özel bir tim ve bunların çabalarını anlatan Monuments Men. Batılı toplumlarla aramızdaki farkın niye bu denli derin olduğunun nedenide bu işte, sanat eserlerini kaybeden toplum aslında geçmişini değil geleceğinide kaybediyor çünkü yaratıcılıktan beslenecek ilham kaynaklarınıda kaybediyor.