Uzlaşma, çoğu durumda zor ama gerçekleştirilmesi arzu edilen bir durum olarak gösterilir. Kendi isteklerini dayatanlara, uzlaşmanın iyi olduğu tavsiye edilir. Tarafların bazı haklarından, bazı ayrıcalıklarından feragat etmeleri halinde, herkesin daha kazançlı olacağı söylenir.
Peki, gerçekten uzlaşma, her durumda iyi bir şey midir? Farklı düşünceleri, farklı öncelikleri, farklı istekleri olan tarafların, her zaman “orta yolu bulmaları” doğru mudur? İnsanın hayatta karşısına çıkan hangi durumlarda uzlaşması, hangilerinde kendi bildiğini yapması ve daha da önemlisi, hangi durumlarda karşı tarafın dediğini yapması gerekir?
Uzlaşmanın şart olduğu alan, insanın özel hayatındaki birlikteliklerdir. Hayatı paylaşan iki insanın, her ikisini de ilgilendiren bütün konularda, mutlaka ama mutlaka uzlaşmaları gerekir. Hangi şehirde, hangi semtte, hangi evde oturmaktan tutun da, boş zamanlarda ne yapılacağı, kimlerle birlikte olunacağı, nerede tatil yapılacağına kadar bütün konularda, iki insanın birbirini dinleyerek, birbirini anlayarak, her ikisini de hoşnut kılacak çözümleri bulmaları gerekir. Bu çözümü bulmak için uzlaşmaları gerekir. Aksini yapmak, ilişkileri temelden sarsar. Sürekli olarak taraflardan birinin isteklerini yapmak, ilişkinin ömrünü kısaltır.
Eşler ve sevgililer için şart olan uzlaşma, arkadaşlıklar için de olmazsa olmazdır. Eğer arkadaşlar uzlaşamazlarsa, ilişkileri uzun sürmez. Kimse sürekli olarak bir başkasının yapmak istediklerini yaparak mutlu olmaz.
Siyasette de uzlaşma şarttır. Uygar toplumlar, bir beldeye park mı yoksa kapalı spor salonu mu yapılacağına bile oylamayla karar verirler. Siyaset, çoğunluğu mutlu edecek çözümler üretmek için vardır. Uzlaşma siyasetin temel felsefelerinden biridir. (Küresel Dünyanın İdeolojisi, Uzlaşmadır.)
Şirket yönetimlerinde de uzlaşmanın gerekli olduğu durumlar vardır. Herhangi bir alanda risk almak gerektiğinde, ortakların uzlaşmaları gerekir. Uzlaşma karşılıklı kazanç ve barış içinde yaşamak demektir.
Ancak bütün iyi taraflarına rağmen, uzlaşma kimi koşullarda yarardan çok zarar getirir. Hayatta bazı durumlarda uzlaşma aranmaz.
Bazı konularda, sadece konunun uzmanı olan insanların karar almaları gerekir. Böyle bir alanda, o konunun uzmanıyla uzman olmayanların uzlaşmasını aramak, genelde çok yanlış kararlara neden olur. Bir binanın statik hesaplarını yapan bir mühendisle, o binanın müteahhidinin uzlaşması beklenmez; doğru olan ne kadar masraflı olursa olsun mühendisinin kararlarını uygulamaktır. Uzman olmayanların, uzmanlık gerektiren konularda, karar sürecinin dışında kalmaları gerekir. Bir hastanın bir doktorla uzlaşması değil, doktorun dediklerini yapması beklenir.
Şirket yönetimlerinde de bazı konularda uzlaşma aramak, yarardan çok zarar getirir. Bir şirkette her kararı uzlaşarak almaya kalkışmak, karara katılanları mutlu etse de, genellikle vasat kararlara yol açar. İletişim gibi uzmanlık isteyen bir konuda, iletişimle hiç ilgisi olmayan yöneticilerinin karar toplantısına katılıp, oy vermeleri yanlış bir uygulamadır. Sadece iletişim değil, uzmanlık gerektiren herhangi bir alanda, yönetimin herkesi karara ortak etmesi, gerçek bir yönetim zafiyetidir.
Uzlaşarak karar almakla, katılımcı yönetim aynı şeyler değildir. Katılımcı yönetim, karardan etkilenecek herkesin sürece dahil olmasını ve görüşünü dile getirmesini öngören, son derece yararlı bir yönetim anlayışıdır. Bir şirkette önemli kararlara herkesin görüşünü ifade ederek katkı yapması, alınacak kararın isabet oranını artırır. Ancak, katılımcı yönetim, her kararın uzlaşmayla alınması değildir. Doğru olan, herkesin fikrini söylemesi ama kararı, o konunun sorumluluğunu üstlenecek ve hesabını verecek insanların almasıdır.
Bir şirkette katılımcı yönetimi yüceltmek, o şirketin demokrasiyle yönetileceği anlamına gelmez. Şirketler, demokratik yerler değildir; olmaları da gerekmez. Bir şirketi, herkesin eşit oy hakkına sahip olacağı bir yöntemle yönetmek, kısa zamanda şirketi ölüme terk etmek demektir. Şirketler, çalışanlarına adil davranmak, onların görüşlerine değer vermek zorundadırlar ama alıncak her kararda çalışanlarla uzlaşma içinde olmak zorunda değillerdir. En katılımcı şirketlerde bile, çoğu zaman, uzlaşma arzu edilen bir durum değildir. Bir şirketin alacağı kararlarda uzlaşma arayacağı durumlar, istisnai durumlardır.
Uzlaşmadan bahsedildiğinde, çoğu zaman ortak aklın üstünlüğü yüceltilir. Ama ortak akıl konusu da çok yanlış anlaşılan bir konudur. Ortak akıl, birden fazla insanın bir konu hakkında, düşünsel güçlerini birleştirmeleri, akıl kapasitelerini artırmaları demektir. Ancak ortak akıl demek, kararların ortak olarak alınması değildir. Zaten herkesin üzerinde hem fikir olduğu bir karar, genellikle en yenilikçi, en yaratıcı ya da en ilerici karar olmaz. Aksine ortaklaşa alınan kararlar, herkesi memnun eden ama sonuçları vasat olan kararlardır.
Katılımcı bir ortam yaratmak, farklı fikirlerin seslerini duymak, birbirini etkilemek ve bu sürecin sonunda az sayıda insanın karar almasını sağlamak ne kadar doğru bir yöntemse, kimsenin gönlü kırılmasın diye uzlaşarak karar almak, sonra da alınan bu kararı ortak aklın ürünü olarak nitelemek o kadar kötü bir yöntemdir.
Ortak akıl bir şirketteki, bir kurumdaki, bir toplumdaki bütün beyinlerden faydalanmak demektir. Karar almak ise, ortak aklın birikiminden yararlanarak, bir ya da birkaç kişinin, hesap verme sorumluluğunu üstlenerek, birçok seçenekten birisini seçmesidir. Birçok doğru arasından, birinde karar kılmasıdır.
Felipe Csaszar, uzlaşmanın bazı durumlarda şart ama bazı durumlarda bir seçenek olduğunu söyler. Csaszar’a göre, bir konuda ne kadar çok insan sorunu irdeler, kendi açısından değerlendirirse, alınacak karar da o kadar olgunlaşır. Böyle bir karar süreci, bütün tarafların hassasiyetini ve çıkarını dikkate aldığı için, sağlıklı sonuçlar doğurur.
Ancak, bütün kararların mutlaka uzlaşmayla alınması gerekmez. Bir konuda taraflar, o konunun uzmanı değillerse ya da vizyonları yetersizse o konuda uzlaşarak karar almak yanlışlara yol açar. Böyle durumlarda ne kadar uzlaşılırsa, hata yapma oranı da o kadar artar.
Hayatta uzlaşmanın, çok iyi sonuçlar doğurduğu durumlar vardır; bu durumlarda dünyanın en uzlaşmacı insanı olmak gerekir. İnsan bunu başardığı zaman, mutlu ve huzurlu olur.
Ama bazı alanlarda da uzlaşma, tam tersine yarardan çok zarar verir. İnsanın bu alanları iyi bilmesi ve hiç uzlaşma aramadan, konunun uzmanının kararını uygulaması gerekir.
Hayatta her alanda uzlaşma şart değildir.
Konuyla İlgili Makale ve Linkler
- Wikipedia, “Consensus Decision-Making”
- “How to Reach a Consensus”
- Tim Hartnett, PhD, “The Basics of Consensus Decision-Making”
- “Consensus Decision Making”
- “A Short Guide To Consensus Building”
- Felipe A. Csaszar and Alfredo Enrione, “When Consensus Hurts the Company”
- “When to Use Consensus for Decision Making”
- LT Butler and Amy Rothstein, “On Conflict and Consensus”
- A Checklist for the Consensus Process
- Consensus and Innovation Seminar
- Lawrence A. Palinkas, “Influence of Organizational Role, Consensus and Innovation Status on Perceived Facilitators and Barriers to Adoption of Evidence-Based Practices”

Sade, yakın ve bir o kadar da öğretici; ağzınıza sağlık. Öğrencilerimle paylaşacağım makalenizi, dostlukla. Turgay Biçer
Sade, yalın ve öğretici yazınız için tşk ederim; herkese rehberlik ediyor. Öğrencilerimle paylaşacağım makalenizi, sevgiler. Prof. Dr. Turgay Biçer
Yazılarınızı keyifle okuyorum gerçekten. Kavramsal deneyimlerimizden biride kendi sektörümüzün bir parçası olduğumuz (Müzik sektörü)’nde bu durumlarla sıkça karşı karşıyayım. Herkesin menfaati ve bireysel çıkarları doğrultusunda hareket eden herkesin uzlaşma zorunda olduğunu düşünmesi çok büyük sorunlar ortaya açıyor. Herkes açıklarını kapatmak için “uzlaşma” yoluna gidiyor. Diğer strateji büyük bir risk taşıyor diye düşünüyorum 🙂 Çünkü sonucunda kaybetme korkusu var.
Geriye donup baktigimda, aldigimiz en dogru kararlarin, ciddi tartismalar ve uzlasmazliklar sonucu ortaya ciktigini goruyorum.
Kimi zaman hakli olan bendim ve kararimi kabul ettirdim, kimi zaman tam tersi oldu. Dogru kararin belirlenmesinde ana etmen sizinde bahsettiginiz gibi, uzmanlikti.
Zaten uzman olan kisiler, yanlis bir karar alinmasina siddetle karsi cikarken, konuya hakim olmayan insanlarin daha kolay uzlastigi gorulur, ve malesef genelde yanlis bir karar uzerinde…
Evet; uzlaşmak her zaman değil, çoğu zaman iyidir.
Yapılan işte ve işlemlerde ya da alınan veya alınacak kararlarda “büyük çoğunluğun” eleştirmeyeceği, itiraz etmeyeceği, karşı çıkmayacağı noktaları, alanları bulmak ve genişletmek, ortak paydayı oluşturmak ve uzlaşmak çoğu zaman iyi sonuçlar verir.
Ancak, ortak paydayı büyüterek uzlaşmak sıradandır, olağandır.
Bir şeyi alıp bir yerlere götürmez. Tek başına bir yere taşımaz.
Ezber bozmaz.Tabuları yıkmaz…
Uzlaşma ile karar almanın farkını daha iyi anlamama neden olan bu makaleniz için teşekkür ederim.
Sevgili Temel,
Ne kadar güzel ifade etmişsin.
Hani başucu kitapları vardır ya, bence bu yazın da bir başucu yazısı olmuş.
Aklına, kalemine sağlık.
Sevgiler,
Zerrin