New York’ta, 2006 yılında evlilik hazırlıkları yaparken bir yerden diğerine koşan İvanna, bir takside cep telefonunu unuttu. Telefonun içinde düğünüyle ilgili bütün notları, fotoğrafları ve adres bilgileri vardı.
Önce bir internet sitesine, telefonu bulana ödül vereceğini duyurdu; ama hiç bir sonuç alamadı. Sonra kendisine yeni bir telefon aldı ve cep telefonu şirketi İvanna’nın adres bilgilerini yeni telefonuna yükledi.
Bu arada İvanna’nın takside unuttuğu telefonu kullanan kişi, İvanna’nın telefonundan İvanna’nın fotoğraflarını sağa sola e postayla yollamaya başlamıştı. Bu e postalar İvanna’ya da ulaştı. İvanna, bu kişiye e posta göndererek cep telefonunu kendisine vermesini istedi; ama cep telefonunu alan kişi telefonu iade etmek bir yana dursun, İvanna’ya hakaret etti.
İvanna emniyete başvurdu; fakat emniyet konuyu bir hırsızlık olayı değil, bir kayıp vakası olarak değerlendirdi. Duruma çok içerleyen İvanna basit bir blog hazırladı ve blogda başına gelenleri anlatmaya başladı.
2006’nın New York’unda bu olay birden patladı ve İvanna, kendisine yardım etmek isteyen insanların e posta bombardımanı altında kaldı.
Telefonu bulan ve kullanmaya devam edip İvanna’ya hakaret eden kişi, herkesin öfkesini üzerine çekmeyi başarmıştı. Olay, birbirini hiç tanımayan ama internet ağıyla birbirine bağlanan insanların, “adalet” arayışına dönüştü. Artık İvanna’nın hakkını binlerce kişi sahiplenmişti. Bu olayı duyanlar, sonucun ne olacağını öğrenmek için blogdaki güncellemeleri takip etmeye başladı. Artık bu konu sadece İvanna’nın değil, milyonlarca insanın konusu olmuştu.
Bir virüs gibi yayılan bu blog yüzlerce blogda yer aldı. Konu New York Times ve CNN ’in de dikkatini çekti ve olayın gazete ve televizyona yansımasıyla blogun ziyaretçileri de katlanarak arttı.
En sonunda New York emniyeti tavrını değiştirmek zorunda kaldı ve konuyu bir hırsızlık vakası olarak ele aldı. Telefona el koyan kişi tutuklandı ve telefon Ivanna’ya geri verildi. (Clay Shirky, bu öyküyü “Here Comes Everybody” kitabında anlatıyor.)
Bir telefonun takside unutulmasıyla başlayan bu süreç, bir yanlışın düzeltmesini anlatan bir hikâyeden çok sanal ağların ne kadar güçlü olduğunu gösteren en güzel örneklerden biridir.
İnsanlar internet üzerinde kurdukları ağ sayesinde İvanna’nın hikâyesinden haberdar olmuşlar, bu hikâyeyi kendi çevrelerinde duyurmuşlar, hikâyenin tüm gelişmelerini an be an takip etmişler ve hikâyenin gidişatını değiştirerek adaletin yerini bulmasını sağlamışlardı.
Sosyal ağlar, internet gibi bir teknoloji üzerinde bizlerin gönüllü katılımıyla hayat buluyor. Bu ‘gönüllülük’ esası, bize bugüne kadar öğretilen ekonomi disiplininin temel varsayımlarıyla taban tabana zıt bir kavramdır. İvanna’nın örneğinde olduğu gibi insanlar, hiçbir çıkar beklemeden zamanlarını, emeklerini, inandıkları bir amaç uğruna harcayabiliyorlar. Oysa ekonomi disiplini insanın akılcı olduğu, parasal bir karşılık olmadan hiçbir yere emek harcamayacağını varsayıyordu. (homo economicus)
İnternetin bir yayın aracı olarak (mecra) hayatımıza girmesi, matbaanın icadıyla başlayan bir sürecin son aşamasıdır. Matbaa 1440’larda icat edildi ve dünya o günden sonra bambaşka bir dünya oldu. Matbaanın icadı Avrupa’da her şeyi değiştirdi. Daha sonra, 19. yüzyılın ortalarında telgrafın icadıyla başlayan yeni iletişim yöntemleri, telefon, fotoğraf, radyo ve televizyonun icadıyla, bizim bugün kullandığımız medyanın altyapısını oluşturdu.
Ancak bunların hepsi, ya “birebir” iletişim araçlarıydı (telgraf, telefon) ya da “bir kişinin birçok kişiye” iletişimini sağlayan araçlardı (radyo, televizyon).
İnternet iletişimi ise “çok kişinin çok kişiye” yaptığı bir iletişimdir ve bu niteliğiyle diğer mecralardan radikal bir şekilde farklılaşır. Böyle bir mecranın varlığı, insanlık tarihinde ilk kez yaşanan bir deneyimdir ve bunun etkisi tahminlerimizin ötesinde olacaktır. Nasıl matbaa Avrupa’nın değerlerini, ekonomisini, siyasetini, kilisenin rolünü değiştirdiyse internet üzerinde oluşan sosyal ağlar da bizim yaşadığımızı dünyanın çehresini değiştirecek.
Sosyal ağların gücü sayesinde sivil hareketlerin örgütlenmesi, protesto gösterileri düzenlenmesi, baskı gruplarının organize olması, lobi çalışmalarının yapılması belki de tarihte benzeri görülmemiş bir şekilde sosyal değişimlerin tetikleyicisi oldu.
Online sivil toplum hareketleri arasında en güncel örnek Obama’nın sanal ağları kullanarak yaptığı seçim kampanyası ile Amerika’da sosyal değişim umudunu yaygınlaştırarak seçimleri kazanmasıdır. Obama, dünyadaki tüm politikacılar içinde interneti en iyi kullanan lider oldu. (Barack Obama – Twitter)
Barack Obama’nın seçim kampanyasını yürüten David Plouffe, “Bana internet ve sanal topluluklar olmasaydı Obama başkan olabilir miydi?” diye soruyorlar. Barack Obama, çok başarılı ve iyi bir iletişimci, ancak sanal toplulukların desteği olmasaydı Başkan seçilebilir miydi, bilmiyorum.” diyor.
“Sosyal ağlar ve internet medyası” insanların bilgiye demokratik olarak ulaşabildikleri ve ekonomiye daha önce hiç olmadığı kadar katılım sağladıkları yeni bir çağ yarattı.
Yeni paradigmalar, yeni iş modelleri ve oyunun kurallarının farklılaştığı yeni bir düzen başlattı.
Sosyal ağların en belirgin özelliklerinden biri, her katılımcının aynı zamanda hem üretici hem tüketici olmasıdır (prosumer). Bir forum sitesine girerek bir konuda başkalarının yorumlarını okuyup onlara yorum yazan bir kullanıcı, söz konusu sitenin hem tüketicisi hem de üreticisi konumundadır. Bir sosyal ağa üye olan her yeni kullanıcı, üretim ve tüketim potansiyeliyle o ağın değerini artırır. (Sosyal ağların bu özelliği ekonomi disiplininin “azalan verimler teorisini” de yerle bir eden bir gelişmedir.)
Bir bilgisayara ve internet bağlantısına sahip olan herkesin “bilgi ekonomisine” katkı yapabildiği ve tek başına yeni zenginlikler yaratabildiği bir dönemde yaşıyoruz.
Eskiden yayıncı olmak için büyük sermayeye gereksinim vardı. Bugün elinde bir bilgisayar veya bir cep telefonuyla haber üretmek mümkün: 2008 yılında Çin’in Sichuan eyaletindeki depremi bütün dünya -Çin hükümeti dahil- deprem bölgesinden Twitter’la yayın yapanlardan öğrendi. 7.9 şiddetindeki deprem henüz bitmemişken, bütün dünya depremden haberdar olmuştu.
Dünya artık gerçekten küçük bir köy gibi. Herkesin herkese ulaşması çok kolay.
Stanley Milgram’ın, “küçük dünya” (Small World) deneyinde, birbirini tanımayan iki kişinin birbirlerine sadece altı kişilik tanıdık zinciri üzerinden ulaşabileceğini öne sürüyordu. (Yale Üniversitesi, 1967)
Milgram dünya üzerindeki herkesin birkaç aracı sayesinde birbiriyle bağlantılı olduğu hipotezini test etmek üzere Boston- Massachusetts arasında birkaç yüz kişiyle bir deney yaptı. Bu kişilerden Boston’da hiç tanımadıkları, adresini bilmedikleri bir hedefe mektupla ulaşmalarını istedi. Denekler hedef kişiyi tanıması muhtemel olan dostlarına mektup yazdılar. Milgram sonuçları incelediğinde, alıcısına ulaşan mektupların, sadece altı kez el değiştirdiklerini tespit etti. (Six Degrees of Separation)
Microsoft kökenli araştırmacılar Eric Horvitz ile Jure Leskovec 2006 yılında, Milgram deneyini küresel bazda ele aldılar. İki yıl süren araştırmalarında, Microsoft’un internet sohbet programı olan MSN Messenger’a ait kayıtları incelediler. Birbirine mesaj gönderen iki yüz milyona yakın insanın gerçekleştirdiği milyarlarca yazışmayı analiz ederek, insanların % 78’inin, ortalama 6,6 adımda birbirleriyle temas kurabildiğini tespit ettiler. Böylece bir insanı diğerine bağlayan “zincirin” ortalama altı halkadan oluştuğunu bir kez daha kanıtlanmış oldular.
Sıradan bir Harvard öğrencisi olan Mark Zuckerberg’in, Harvard’lıları birleştirmek için yarattığı ve kısa sürede bir “olay” haline gelen sosyal paylaşım sitesi Facebook , bundan bir kaç yıl önce, sanal sosyal ağlar furyasının fitilini ateşledi. Bir ‘sanal kimlik kartı’ gibi çalışan Facebook, sadece internet anlayışını tamamen değiştirmekle kalmadı, başka birçok sosyal ağa da ilham kaynağı oldu.
Bugün sosyal ağlara ‘micro-blogging’ kavramını sokan Twitter ile günün her saati, o anda ne yaptığını veya ne düşündüğünü dünyayla paylaşan milyarlarca insan, bir anlamda dünyayı da avuçlarına aldılar. Dünyaca meşhur oyunculara, müzisyenlere, sporculara, siyasi liderlere Twitter ile ulaşmanın mümkün olduğu bir dünyada yaşıyoruz artık.
İnternet kısıtlamasını en iyi yaptığını iddia eden Çin ve İran’da sosyal ağlar yoluyla İran seçimleri ve Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşanan olayları dünya kamuoyuna ileten insanlar, artık dünyada hiçbir şeyin gizli kalmayacağını bir kez daha hepimize gösterdiler.
Sosyal medya, bloglar, mikro-bloglar, wikiler, paylaşım siteleri gibi etkileşimli platformları kullanarak kendi kimliğini yaratan, yeni dostluklar kuran, öğrenen, proje üreten, alışveriş yapan, eğlenen, oyun oynayan, sosyalleşen, yaşamının neredeyse büyük bir çoğunluğunu sanal ortamda geçiren bir “Internet Nesli” yarattı.
İnternet üzerinde oluşan sosyal ağlar bundan sonra hayatımızın ayrılmaz parçası olacak. Toplumsal ilişkilerimizi ve ekonominin işleyişini değiştiren bu yeni oluşumu daha iyi anlamamız ve nasıl kullanacağımızı daha iyi bilmemiz gerekiyor.
Sosyal ağlar, gelip geçici bir moda değildir. Bundan sonra hem bizler gibi bireylerin heme de kurumların sosyal medyasız bir hayat sürdürmesi artık mümkün değil.
Bu konuyla ilgili aşağıdaki kitapları öneririm:
![]() |
Albert Laszlo Barabasi![]() |
![]() |
Albert Laszlo Barabasi![]() |
![]() |
Beth Kanter, Allison Fine, Randi Zuckerberg, The Networked Nonprofit Connecting with Social Media to Drive Change, Jossey Bass, 2010 |
![]() |
Clay Shirky, Cognitive Surplus: Creativity and Generosity in a Connected Age , Penguin Press HC, 2010 |
![]() |
Clay Shirky, Here Comes Everybody: The Power of Organizing Without Organizations, Penguin Books, 2009 |
![]() |
Clay Shirky Herkes Örgüt : İnternet Gruplarının Gücü, Çevirien Pınar Şengözer Şiraz, Optimist, 2010 |
![]() |
Deanna Zandt, Share This!: How You Will Change the World with Social Networking, Berret – Koehler Publishers, 2010 |
![]() |
Manuel Castells, Ağ Toplumunun Yükselişi, Enformasyon Çağı Bilgi Üniversitesi Yayınları,2005 |
![]() |
Nicholas Christakis and James Fowler., Connected: the surprising power of our social Networks, Little Brown and Company, 2009 |
Bu yazıyla ilgili olarak aşağıdaki makaleleri ve linkleri öneririm :
1.Clay Shirky home page
http://www.shirky.com/
2.Clay Shirky articles
http://www.guardian.co.uk/technology/clay-shirky
3.Clay Shirky: How social media can make history, TED
http://www.ted.com/talks/clay_shirky_…._history.html
4.Jure Leskovec ve Eric Horvitz, “Planetary-Scale Views on an Instant-Messaging Network” Microsoft Research Technical Report, June 2007
http://research.microsoft.com/apps/pubs/default.aspx?id=70389
5.Michael Idinopulos,”Do you know who your experts are”, McKinsey, November 2003
https://www.mckinseyquarterly.com/Do_you_know_who_your_experts_are_1358
6.Michael Zeisser,”Unlocking the elusive potential of social Networks”, McKinsey, June 2010
https://www.mckinseyquarterly.com/Marketing/….social_networks_2623
7.Milgram Deneyi
http://tr.wikipedia.org/wiki/Milgram_deneyi
8.Nicholas Christakis and James Fowler, Connected: the surprising power of our social Networks
http://connectedthebook.com/
9.Obama’nın zaferinin ardında İnternet var, CNNTürk, 12.03.2010
http://www.cnnturk.com/2010/bilim.teknoloji/…./567500.0/index.html
10.Six degrees of Seperation
http://en.wikipedia.org/wiki/Six_degrees_of_separation
11.Small World Experiment
http://en.wikipedia.org/wiki/Small_world_experiment

Çok güzel anlatmışsınız Hocam.Siyasal ve toplumsal yönlerine. Mısırda Hüsnü mübarek’in Twitter’dan organize olan kitle tarafından 18 günde devrilmesi, Ve Ülkemizde Gezi Parkı Olaylarında insanların bir anda örgütlenip sokağa dökülmesini de örnek gösterebiliriz. Bence bunlar bir şeylerin ayak sesiydi. Aslında bütün arap baharında insanlar twitterdan örgütlenmişti ve diktatörleri kimi yerde yıktılar kimi yerde ise sadece salladılar.Şuna eminim bize birleştirecek bir şey varsa o da internettir. Bundan 60 sene önce berlinde savaşan ruslar ve almanlar şimdi internetten tanışıp arkadaş olup evleniyorlar. Bu bile internetin bizi ne kadar ileriye götürdüğünü anlamak için yeterli bence
Internet Nesli herşeyi çabuk tüketiyor. Sosyal sitelerinde işi haliyle zor değil mi ama?
Merhaba, yine güzel bir makale olmuş. Teşekkürler Temel Bey. Değerli katkılara da teşekkürler:)
Ben de konuya ek olarak faklı bir açıya işaret etmek istedim. Sanal sosyal ağlar henüz emekleme döneminde. Farklı, değişik, yeni imkanlar sunuyor, çok da masum görünüyor. Ancak bunlarda hem diğer sanal iletişim ortamları gibi hem de klasik medya gibi başıboş, kontrolsüz ortamlar değil. Hatta daha da çok izlenebilir durumda. Bu nedenle bugün çok özgürce kullanmaya alıştırıldığımız sanal ortamlar, ağlar, programlar aslında bireyleri, toplumları kontrol edebilmek, yönlendirebilmek için “promotion” için öyle kolayca yayılıyor. Bu yeni iletişim “çılgınlığı” teşvik ediliyor, eski yöntemleri kullananlara “şarbonlu mektuplar”la korku yayılıyor. Bugün yaşamımızın adeta ayrılmaz bir parçası haline gelen bu biçim yarın daha az özgür olacağımız bir şekle dönüşecek. Hatırlarsınız Windows ilk çıktığında bir ücreti, telifi falan yoktu. Tamamen kopyala-kullan durumundaydı, hatta bu teşvik ediliyordu. Yarınlarda sosyal ağların da ne kadar özgür olacağı dünyayı yöneten güçlerin bundan ne kadar rahatsız olacaklarıyla ilgili.
sosyal paylaşım sitelerinin de elbette modası bir gün bitecek.
12 yıllık net kullanıcısıyım… 1999’da internet cafem vardı… bu tecrübelerimden sonra (!) şunu diyebilirim, internette her şey geçici modadır… okey.gen.tr, itiraf.com, icq, mirc, nestcape… hepsi modası geçen şeyler.
mozilla’nın da modası geçmez diyorlar, ama aynı şey nestcape için de deniliyordu…şimdilerde opera ve chrome mozilla’nın tahtını sallıyor…
gene de internette bir şeyin modası bitmeyecekse o şey ikidir: google ve facebook….
Peki birey nerede? Sosyal ağlara baktığımızda ben kendimi bulamıyorum. Bu ağlarda herkes aynı, uygulamaların özellikleri aynı. facebook arka tarafta standartları yayınlıyor, diğer siteler bunları takip ediyor. Yeni sitelerin arka tarafta API denen, üzerinde yazılım geliştirebildiğimiz alt yapıları bulunuyor. Bu sayede bir anda binlerce programcıya kavuşuyorlar ve diğer sitelerle entegrasyon yapabiliyorlar. Ama benim gördüğüm şey, hepsi aynı, hepsi birbirini taklit ediyor, sonunda hepsi, kocaman hantal bir deve dönüşüyorlar. Sosyal ağlar, bireyi yok ediyorlar, çeşitliliği yok ediyorlar. İnsanlar, şu şu şu standartlara uyduklarında, bunları bunları yapabiliyorlar, ama kendilerini kaybediyorlar bence. Aslında bu söylediğim gelişmeyle ilgili bir durum ve burada yazdıklarınıza aykırı, 1980’lerde onlarca bilgisayar markası vardı, şu anda Excel’in yaptığını yapan onlarca program vardı. Bugüne baktığınızda, üç beş tane marka kaldı, Microsoft Office, OpenOffice ve Google Docs var. İnternette milyonlarca site var gibi gözüküyor ama, bu siteler hep aynı altyapıyı kullanıyorlar. Tıpkı bu sitenin Wordpres’i kullandığı gibi. O zaman fark nerede oluyor? Sosyal Ağlar, Milyarlarca insanın standardize edilmesini, kategorize edilmesini gerektiriyor. İleteşebilmek uğruna bunu gönüllü olarak yapıyoruz.
Sayın Ünsal,
Aslında, Sosyal mecra kavramı iktisadi ortamı ve istihdamı son on yıldır zaten şekillendiriyor. Sosyal mecra yeni bir heves, yeni bir moda eğilimi veya gelip geçen bir akım değil. Kalıcı.
Bazı önemli iktisadi değişimler şunlar:
– Sadece tüketimi değil satışı da yönlendirdi. Yeni tüketiciler kadar piyasaya yeni bireysel satıcılar çıkarttı.
– Müşteri, tüketici ve kullanıcı ile satıcı arasındaki doğrudan iletişimi geliştirirerek gerçekçi pazarlama araştırması ve istatistik ölçme sağladı.
-Pazarlama faaliyetleri, tutundurma çalışmaları ve özellikle reklama harcanan paranın hangi yarısının boşa gittiğini tespit etmek,kısaca yatırım geri dönüş oranını hesaplamak kolaylaştı.
– Ticari güç işletmelerden müşterilere geçti. Zira eskiden nadir olarak gerçekleşen aynı ürün, hizmet veya markayı satın alanların kendi aralarındaki haberleşme imkanları gelişti.
– Müşteri sadakati yaratma ve markalara anlam verme fırsatları yükseldi.
– Kalite, dürüstlük ve şeffaflık daha fazla ön plana çıktı.
– Markanın özgün olması için yapılan bütün pazarlama faaliyetleri ile bütünleşme sağlandı.
-Bütün bunları öğrenen, dinleyen, bilen, anlatan ve uygulayan çalışanlara duyulan ihtiyaç arttı.
Kaynak: Monique Reece, Real Time Marketing for Business Growth-How to Use Social Marketing, and Create a Culture of Execution, Pearson, New Jersey, 2010, s.237-238.
Konu ve kullanılan hikaye sosyal medya kavramını ve gücünü anlamak isteyenler için faydalı bir yazı. Sonuç biraz daha geliştirilebilir kanaatindeyim. Örneğin Sosyal medya kavramı ekonomiyi nasıl şekillendirecek? Yeni iş sahaları doğuracak mı? gibi sorularında irdelenmesi ile yazı daha da iyi olurdu herhalde. Kaleminize sağlık
Yukaridaki listeye sadece kucuk bir ek. Sosyal Medya firmalarin musteriyle birebir dogrudan iletisim kurabilecegi ortam oldugu icin e-ticarete direk katkisi olur.
Değerli Dostum Temel,
Güncel bir konuya yaklaşımına katılıyorum.
Etkili bir şekilde değinmiş Sosyal Mecra Pazarlaması konusu gerçekten çok önemli. Bu düşüncelerine destekleyen görüş ve düşünceler var.
Sosyal mecra, çevrim içi toplumun karşılıklı konuşmalarından oluşan değişken sanal bir ortamdır. Çevrim içindeki bu toplumlar üretir, yayınlar, denetler, eleştirir, sıralar ve tepki gösterir. Bu mecra içindeki bireyler ilgili toplum ve içindeki bireyler ile iletişim kurar. Katılımcıların iletişim kurarken düşünceleri ile sanal topluma katkıda bulunmaları istenir. Sosyal ağ siteleri, Sosyal haber siteleri, kullanıcılar tarafından düzenlenebilir bilgi toplulukları, forumlar ve düşünce sitelerinin hepsi Sosyal mecra ortamlarıdır. Sosyal mecra pazarlanmasının belirgin amaçları vardır.
Sosyal mecra pazarlama belirgin amaçları:
? Marka bilinirliği artar.
? Markanın fark edilmesi sağlanır.
? Marka itibarına katkıda bulunur.
? Fısıltı gazetesi olarak sürdürülebilir.
? Mecranın içinde ve dışında bütünleşir.
? Müşteri davranışları ayrıntılı araştırılır.
? Müşteriler marka deneyimine bağlanır.
? Pazarlama hedefine erişme etkinliğini sağlar.
? Üretilen mal ve hizmetler için toplumu eğitir.
? Ürün satışlarının yükseltilmesine katkıda bulunur.
? Yeni pazarlama stratejileri için düşünceleri geliştirir.
? Kurumsal Web siteleri arasındaki mevcut trafiği yönetir.
? Marka iletisi görünme zamanını site bağlantısını uzatarak yapar.
? Düşüncelerini aynı ortamda paylaşmak isteyen kişileri bir araya getirir.
? Tarafsız, karşıt veya taraftar kişilerin düşüncelerini dinler ve cevaplandırır.
? Düşüncelerin ne zaman, nerede ve nasıl paylaşıldığının incelenmesini sağlar.
KAYNAK: Tracy L. Tuten., Advertising 2.0 : Social Media Marketing in a Web 2.0 World, Praeger Publishers, Londra, 2008, s.20, 25-26, 120.