Başarılı olanı taklit etmek, hayatın birçok alanında doğru bir yöntemdir, insanı hedefe ulaştırır. İnsan bir arkadaşından nasıl zayıfladığını, nasıl sigarayı bıraktığını öğrenebilir ve onun yaptığının aynısını yaparak başarılı olabilir. İş hayatında da bu yöntem başarı getirebilir ama başkalarının yaptığının aynısını yapmak, rekabeti sertleştirir ve hayatı herkes için daha zor kılar.
Bunun tersine, başkalarının yaptığını yapmak yerine, farklı bir yol denemek daha akıllıca olabilir. Bir şirket, tüketiciye sunduğu değeri, yeni baştan tarif edip, yeni bir ürün veya hizmet sunarak, kendine “mavi bir okyanus” yaratılabilir. Bunun tam tersi ise mevcut pazarda rakibin yaptığının aynısını yaparak tüketicilere daha ucuz fiyata ürün-hizmet satmaya çalışmaktır. Bu yöntem, doğal olarak şirketin, kan-revan içinde kalacağı, “kızıl bir denizde” yaşaması demektir.
Bu teorinin yaratıcıları, W. Chan Kim ve Renee Mauborgne, esas farklılaşmanın mevcudu iyileştirmek değil, yepyeni pazarlar yaratmak olduğunu iddia ederler. (Mavi Okyanus Stratejisi) Kim ve Mauborgne‘a göre, bugünkü bollukla başa çıkabilmek için, tüketiciye hiç sunulmamış teklifleri bulmak, taklit edilemez avantajlar sağlar.
Gerçekten de mevcut pazarda kan-revan içinde rekabet etmek yerine, bir şirketin kendine yeni alanlar açmayı düşünmesi gerekir. Rekabeti taklit ederek rekabet etmek yerine, rekabeti anlamsız kılacak yeni yaklaşımlar geliştirmeye çalışması gerekir.
Bir sektörde başarılı olan bir şirketi rakiplerin taklit etmesi, o sektördeki fiyatların düşmesine yol açar. Bu, tüketiciler için son derece sevindirici bir gelişmedir. Bolluk ve hiper rekabet sayesinde düşen fiyatlar, tüketicinin refahını artırır. Bu gelişme ülkeyi yöneten siyasetçi açısından da son derece olumludur.
Ancak meseleye girişimci açısından baktığınızda durum, tam bir çıkmazdır. Artan maliyetlere rağmen, sektörde birbirinin benzeri hatta aynı ürünleri üreten şirketlerin sayısı hızla artmakta ve herkes birbirini taklit ettiği için, satış fiyatları sürekli düşmektedir. Sektörde şirketlerin hiç biri karlılığını koruyamamakta ve işin içinden nasıl çıkılacağını kimse bilmemektedir. Bugün çoğu sektörde şirketlerin neredeyse tamamı, fiyatların düşmesinden, acımasız rekabetten, yatırımların geri dönüş süresinin uzamasından yakınır.
Taklit etmek insan doğasına çok uygun bir davranış. İnsan, çoğu zaman taklit etmenin dayanılmaz cazibesine kapılır. Farklı bir şey yapmak, sürüden ayrılmak, insanın en zorlandığı konular arasında yer alır.
Herkes bilir ki, rakibin yaptığını yapmak -kısa dönemde geçici bir başarı sağlasa da- uzun dönemde kalıcı başarı sağlamaz. Ama buna rağmen, fotokopi makinesinden çıkmış gibi birbirinin aynısı olan hizmet, ürün ve markayla dolu bir dünyada yaşıyoruz. (Jean Baudrillard, Xeroxed World)
Kim ve Mauborgne, farklılaşmanın en etkili ve en kalıcı yolunun Mavi Okyanus stratejisi olduğunu söylerler. Onlara göre, bu stratejiyi başarıyla uygulayan şirketler, kalıcı başarı elde ederler. Mavi Okyanus stratejisini uygulamak, isteyen her şirketin hemen yapacağı kadar kolay bir iş değil elbette ama bu strateji, bir sektörün nasıl yeniden tarif edileceğini, rekabetten farklı bir tüketici vaadinin nasıl oluşturulacağını, bu konuda başarılı olunursa rekabetin nasıl hiç cevap veremeyecek bir konumda kalacağını çok iyi anlatan bir stratejidir.
Pek az şirket Mavi Okyanus stratejisini hayata geçirmeyi başarmış olsa da bu yaklaşım, bir şirketin rekabete bakışını ve sektörde kalıcı başarı sağlayacak iş modeli inovasyonunun nasıl yapılacağını çok iyi anlatan bir yaklaşımdır.
Kopyasını yapacaklarına tasarıma ağırlık verseler çok daha iyi olur :))
Harika bir yazı, değer kattınız teşekkürler..
Çok güzel bir yazıydı. Bunun üstüne Steve Jobs ve Bill Gates’in sohbetinden izlediğim bir kesim ve Jobs’un 4.07 de söyledikleri de yazının doğruluğunu kanıtlar nitelikteydi.
http://goo.gl/vuWXm
Dünya Bankası verilerine göre ülkemizde kurulan sermaye şirketlerinin %80 i malesef 10. yılını göremiyor.Bunun temel nedenleri içinde yaratıcı insan kaynağından mahrum olmak ve firmalarda insan kaynaklarına gerekli önemin verilmemesi olduğunu düşünüyorum. Farklı olana gösterilen şiddetli tepki yaratıcılığı öldürürken takliti artırıyor. Yönetimde o kadar çok aynı cinsten birey var ki kısıtlı olan para ve güce sahip olmak için birbirlerini yok ediyorlar.Geriye de ucuz iş gücü ve kızıl bir deniz kalıyor.Firmalarımızın maliyet muhasebesine gerekli önemi vermemeleri ise gerçek kar zarar hesaplarının çok geç hissedilmesine ve tedavinin çok güçleşmesine neden olmakta.
Dr.Harriet LERNER “Öfke Dansı” adlı eserinde insan hiç kimseyi değiştiremez sadece kendisini değiştirebilir bu da dünyanın en zor işlerinden biridir diyor.Çünkü siz değişmeye başladığınızda çevreniz eskisi gibi ol baskısını o kadar çok yaparki yılarsınız.İşte bu yılgınlığı yaşamayanlar başarır demekte.
Üzeyir GARİH ise “Yönetim Teknikleri” adlı eserinde yönetiminizi yaşlı tecrübe sahibi bir ekiple genç şirket kültürüne vakıf,bilgili,iyi yetişmiş akıllı bir ekipten kurun.Çünkü yaşlılar kazandıklarını kaybetmek istemez gençler ise hırslıdır kazanmak için daha isteklidir diyor.Böylece kurumda denge sağlanabileceğini anlatıyor ki bu da bir yerde değişimin temelin oluşturuyor.
Saygılarımla,
Farklılaşmak herşeyden önce kişik isteyen bi iştir.Başkalarına göre model alınma değil insanın kendisinin kalbinin sesini dinlemesi gibi bişey.Burdada karakter ve yaratıcılık devreye giriyo!Bununda hiç bi standardı ve plannı olmaz.
Ufuk açıcı bir yazı oldu benim için. Teşekkür ederim. Başarılı iş modelleriyle, farklılaşma arasındaki farkı daha netleştirmiş oldu.
Başarılı iş modellerinin, modellenip geliştirilmesi daha mantıklı geliyordu bana.
Şimdi şunu düşünmek gerekir bence. İyi de benim modelim nasıl olmalı?
Ben hangi farkı yaratıp, müşterime nasıl bir çözüm sunuyorum. Aynı faydayı sağlarsam ne katkı sağlarım.
İşte belki de bu yüzden facebook’un taklitleri tutmayacak. Ama modeli farklılaştıran twitter başarılı olacak. İkea taklidi olmaya çalışan firmalar başarılı olamayacak.Mobilya konusunda yeni bir çözüm bulan firma öne çıkabilecek.
Temel Bey, son notum şu. Biz, başarılı iş modellerini örnek almayı başarı sayıyoruz hala. Farklılaşmak için çok yolumuz var. Farklılaşmayı fark etmek girişimcilerin zihin dönüşümlerini hızlandırmaları sayesinde olacak artık.
“taklit sektörü”nün ileri gelenlerinden birinde -mobilya sektöründe- çalışan bir tasarımcı olarak durumdan fazlasıyla şikayetçiyim ben de. görevim bu durumu tersine çevirmekken küçük hesaplar yaptığı için küçük işletme olmaktan kurtulamayan firmalara bu konuda katkıda bulunuyorum üstelik. karşılaştığım açıklama da “bu her yerde böyle yapılıyor zaten, bu işin doğası bu!!!” bu çarka bir dişinden takılarak ben de bu düzenin etrafında dönüp duruyor, ünvanımı tasarımcıdan teknikere çeviriyorum. şimdi bundan kim ne kazanıyor? tüketici ithal olanla aynı görünen ama kalitesi düşük bir ürüne hak etmediği değeri ödüyor, ürünün üretilmesinde emeği geçenler ya etik anlamda ya da maddi anlamda rahatsız, ürünü isim hakkıyla yurtdışından getirtip satan firma haksız rekabet mağduru, taklitçi firma sahibi kazandığı paradan memnun ama bu gerçek anlamda bir “küçük düşünme” örneği. uzun vadede uğrayabileceği zararı göremiyor veya görmek istemiyor. ve biz ülke olarak hep “büyümeye çalışan” oluyoruz. aslında büyümek değil “benzemeye çalışan” oluyor bu malesef…