Skip to main content

Yenilenmek

05 Ekim, 2010

Yenilenmek enerji verir. Yenilenmek hayattır.

Her şey değişir. Alışkanlıklar, inançlar, bakış açıları, görüşler, problemler, beklentiler, umutlar, endişeler, öncelikler, teknoloji, sistemler, fırsatlar…

Hayat değişimdir. Değişimin ve yenilenmenin bittiği yerde ölüm vardır.

Herakleitos’un dediği gibi “Evrende değişmeyen tek şey değişimdir.”

Hepimiz, hızla değişen ortamda yaşayabilmek için sürekli yenilenmek zorundayız. Dün sahip olduğumuz düşüncelerle bugünün dünyasında başarılı olmamız mümkün değil. Bugüne gelmemizi sağlayan davranışlarımız bizi yarına götürmeye yetmeyebilir.

Farkında mısınız, yepyeni bir üretim biçimi gelişti. Artık yeni bir fikir çok kısa bir zamanda çok büyük servet yaratabiliyor. Oysa eskiden servet yaratmak için sermayeye ihtiyaç vardı. Sermaye olmadan üretim yapmak mümkün değildi. Şimdi ise gencecik insanlar hiçbir sermaye kullanmadan sahip oldukları hayaller ve fikirlerle şirketler kurup dünyada kendilerine yer açabiliyorlar.

Eskinin bağrında gelişen yeni, her geçen gün eskiyi geriletip kendini büyütüyor. Üretim biçimi değişirken yaşam biçimlerimiz ve ilişkilerimiz değişiyor, toplum değişiyor. Bu değişimle ister istemez önceliklerimiz, beklentilerimiz ve fikirlerimiz değişiyor. Değişimle birlikte yenileniyoruz.

Yeni dünyada milyarlarca insan, cep telefonu ve internetle birbirine sürekli bağlı bir şekilde yaşıyor. Herkesin içerik üretip kendini anlattığı ve başkalarının ne yaptığını merakla takip ettiği bir dünyada yaşıyoruz. Bu dünya eskisine kıyasla çok daha şeffaf, katılımcı, paylaşımcı ve demokratik bir dünya.

Bu değişimi anlamalı ve değişimin kendisi olabilmeliyiz.

Eğer kendimize, çevremize, işimize, dünyaya yepyeni bir gözle bakmaya başlarsak, en çözümsüz gibi görünen sorunların bile üzerinde bir ışık yanmaya başlar. Yeni bir gözle baktığımızda şimdiye kadar fark etmediğimiz yeni çözümleri görmeye başlarız.

“Eski”ye körü körüne bağlı tutucu insanlar, kendilerini sadece yeniliklere değil, bu yeniliklerden kaynaklanacak zenginliklere de kapatıyorlar.

Kendini yenileyemeyen, zamana ayak uyduramayan şirketlerin ve kurumların küçülerek yok olması o kadar hızlı işler ki yöneticiler bile ne olduğunu anlayamazlar. “Üzerlerinde güneş batmayan imparatorluklar” gibi güçlü şirketlerin, güçlü kurumların nasıl birden bire yok olduğunu, son elli yılda hepimiz görmedik mi?

Sadece bir kereye mahsus yenilikçi olmak da yetmez, bilginin sütten daha kısa ömürlü olduğu bir çağda, yenilikleri kucaklamayı ve değişimi benimsemeyi bir hayat felsefesi haline getirmeliyiz.

Ama yenilikleri hayatımıza sokmak kolay değildir. Dünyaya, yeniliklere son derece açık olarak gelmiş birer bebek olmamıza rağmen büyürken karşılaştığımız engeller bizi belirli bir yaştan sonra tutucu yapabilir. Bu nedenle bir çoğumuz değişimden korkarız.

Yenilikçiliğin ve yaratıcılığın önünde türlü çeşitli engeller vardır. İçinde bulunduğumuz ortamın hoşgörüsüz ve yargılayıcı olması, bizi tutucu yapan en önemli unsurların başında gelir. Yenilikçi fikirleri ya da uygulamaları engellenen insanlar, bir süre sonra düzene boyun eğerler. Sonra bu insanlar kendilerini işlerine veremez olurlar ve bulundukları ortama yabancılaşırlar.

Bu konuda, liderlere çok önemli görevler düşüyor. Liderler, hatalara ve başarısızlıklara karşı açık ve hoşgörülü bir tavır sergileyerek yenilikçilik ruhunun her zaman canlı kalmasını sağlamak zorundadırlar. Çünkü yenilikçilik son derece kırılgandır, biraz engellendiğinde bile hemen kendini geri çeker ve bir daha hiç ortaya çıkmayabilir. Bu nedenle liderlerin, yeni fikirleri savunanları, yenilikleri ifade edenleri, yenilik yapmak isteyenleri desteklemeleri gerekir.

Bir kurumda ya da bir şirkette sadece üst düzey yöneticilerin yeniliklere açık olması da yeterli değildir. Şirketin ve kurumun tamamının yeniliklere açık olması yani kültürünün yenilikçi olması gerekir.

Bugünün kazananlarının tamamı yenilikçi olanlardır. İçinde bulunduğumuz zamanda, yeni fikirleri benimseyen ve yaratıcı insanların bir araya geldiği oluşumların bileğini kimse bükemiyor.

Sadece kuruluşlar değil yenilikçi ve yaratıcı insanları kendilerine çeken şehirler, ülkeler de dünyanın cazibe merkezi haline geliyor. 

Büyük metropolleri “büyük” yapan en temel özelliğin, bu metropollerin yeni fikirlere, yeni yaklaşımlara, yeni uygulamalara son derece açık olmasıdır. (En yaratıcı şehir hangisi?) 

Darwin’in ispat ettiği gibi, hayatta kalabilmek için değişen çevreye uyum sağlamak zorundayız. Uyum sağlamak için kendimizi değiştirmemiz gerekir. Eğer değişmezsek yok oluruz.

Yenilenmek hayattır.

Mevlâna’nın dediği gibi:

Her gün bir yerden göçmek ne iyi… Her gün bir yere konmak ne güzel; bulanmadan, donmadan akmak ne hoş!

Dünle beraber gitti cancağızım ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.

 


Konuyla İlgili Makale ve Linkler

  1. Peter F. Drucker, Creativity - The Discipline of Innovation
  2. Robert Sutton
  3. Tom Peters, Re-Imagine! Business Excellence in a Disruptive Age
  4. Rejuvanation

Yorumlar

Comments (0)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir