Sosyal paylaşım siteleri sadece arkadaşlarımızla ilişki kurmamızı kolaylaştırmadı, ülkenin en ünlü köşe yazarına ulaşmamızı, satın aldığımız bir markanın hoşlanmadığımız bir davranışını herkese duyurmamızı, alışveriş alışkanlıklarımızı, haberlere ulaşma ve televizyon izleme davranışlarımızı da değiştirdi.
Twitter (X), Facebook, Instagram ve LinkedIn gibi siteler, insanların markalar ve kurumlar hakkında şikayetlerini duyurma mecraları oldu.
Eskiden markalar kendileri hakkında kamuoyuna yansıyan bütün mesajları kontrol etme gücünü ellerinde tutuyorlardı ama internetle birlikte kontrol artık markaların ve kurumların elinde değil. Bugün artık herkes içerik üretiyor. Artık herkes yayıncı.
İnternet ortamında ilişkiler daha sıcak ve samimi. İnsanlar da markalar da daha içten bir sesle konuşuyorlar. İnternet herkese karşısındakinin en az kendisi kadar zeki ve akıllı olduğunu bilerek davranması gerektiğini öğretti. İnternet sonrası dünyanın en önemli kuralı tutarlı ve sahici olmak. Sahici olmayana bu dünyada yer yok.
Bazı markalar sosyal mecrada şeklen bir varlık gösteriyor. Bu tarz, sadece görüntüyü kurtarmak için sosyal mecrayı kullanan markalar hemen fark ediliyor. Beceriksizlikleri, acemilikleri ve daha da önemlisi samimiyetsizlikleri hemen anlaşılıyor.
Markalar sosyal mecranın ruhunu özümsemek zorundalar. Sosyal mecralarda başarılı olabilmek için markaların sahici, katılımcı ve eleştiriye açık olmaları gerekir.
Türkiye’de ve dünyada sosyal mecralarda en çok takip edilen hesaplar sanatçıların, sporcuların ve spor klüplerinin hesapları. İnsanlar sosyal medya platformlarına arkadaşlarını, sevdiklerini ve ünlüleri takip etmek için giriyorlar. Markaları takip etmek ve markalardan haber almak gibi bir öncelikleri yok.
Üstelik pazarlamacılar ne kadar çok istese de insanlar markalarla etkileşim kurmaya hiç hevesli değiller. Markaların yayınladıkları içerikleri beğenmek, bunları arkadaşlarına göndermek ya da bunlara yorum yapmak gibi bir alışkanlıkları yok.
Ayrıca insanların markaları takip etmek gibi bir alışkanlıkları da yok. Hepimizin bildiği gibi Facebook, Instagram gibi sosyal medya platformları markaların yayınladığı postları bütün takipçilerine değil onların çok küçük bir bölümüne (muhtemelen %5 civarında) gösteriyor. Bu orana göre 1 Milyon takipçisi olan bir markanın yayınladığı her post yaklaşık 50 bin kişiye ulaşır.
Eğer markalar kendilerini takip edenlerle “etkileşim” yani Facebook deyimiyle “beğeni”, “yorum”, “paylaşım” elde etmek için iletişim yaparlarsa sosyal medyanın ruhunu ıskalar, kaynaklarını boşa harcarlar.
İnsanlar bu platformaları duygularını, düşüncelerini; yaşadıklarını ve yaşamak istediklerini arkadaşlarıyla paylaşmak için kullanıyorlar. Beğendikleri ünlüleri takip etmek, kendi ilgi alanlarına giren konularda ülkede ve dünyada neler olduğunu öğrenmek istiyorlar.
İnsanların hayatlarında markaların önemli olmadığını her pazarlamacının kabul etmesi gerekir. Yönettikleri markalara yapacakları her katkıyı bu gerçeğin üzerine inşa etmeleri gerekir.
Facebook, Twitter, Instagram gibi platformlar -adı üzerinde- sosyal platformlardır yani insanların insanlarla iletişim kurdukları yerlerdir. Tıpkı televizyon gibi milyonlarca insanın zaman geçirdiği bu platformlar markaların insanlara ulaşmaları için önemli bir imkandır. Bence markalar için bu platformların en doğru kullanımı da budur. Markalar bu platformları birer reklam mecrası olarak kullanmalıdır.
Markaların sosyal medyada takipçi edinme ve onlarla etkileşime girme sevdasından vazgeçip Facebook, Instagram, Twitter (X) ve LinkedIn gibi platformları bir ekran olarak kullanması yani buralarda Televizyondaki gibi reklam yapmaları en doğrusudur.
Bence bu platformlarda parasını “etkileşime” harcayan markalar kaybeder; “erişime” harcayanlar kazanır.
Firmalar sosyal medyadan etkileşim yaparak, satışı sürdürülebilir yapıyorlar.Kazançlarının büyük kısmı bu şekilde, çünkü sosyal medyada sadece resim+yazı şeklinde paylaşım değil dijital her türlü faliyet yapabiliyoruz.Firmanın hizmetinden memnun olup sürekli ondan alışveriş yapan müşteriler günlük sosyal medya paylaşımlarını takip ediyor, hoşlanıyor,etkileşimli şeyler sayesinde satın alıyor. Yanlışsam düzeltin…
Temel bey , sizinle aynı görüşteyim. Çok değil 2022 hedefleri sadece reklam olan facebook’un bile düşündüğü etkileşm değil insana erişim odaklı olacağını düzenlenen dijital seminlerin birinde Facebook Londra ofisi’nde Türkiye adına yetkili olan ilke Çarkçı’dan dinlemiştim.
Facebook ile Amerikan seçimlerinin kaderi değişti haberleri ile aynı günlere gelmesi gerçekten tatsız bir tesadüf olmuş. Biz de Byron Sharp okuyoruz efenim ama o kadar da uzun boylu değil. Yapmayalım etmeyelim. Hakim olduğunuz konularda önerileriniz ve tavsiyeleriniz altın değerinde. Ama buraları TV gibi kullanın demek biraz aşırı değil mi? Sene 2018. Dünya değişti. Değişiyor. Byron Sharp’ın dediği gibi verilere dayanarak konuşmak lazım. Bu konuda veri var mı elinizde? “Adı üzerinde sosyal medya” dediğiniz tanımın alt paragrafı buraları ekran gibi kullanın diyorsunuz. Yapmayın etmeyin.
Sizin elinizde veri var mı peki Burak bey? Bunu şirket sahipleri olarak biz de merak ediyoruz