1990’lı yılların başında, uluslararası büyük bir şirketi yöneten bir CEO, toplantılarımızın birinde bana: “Benim işim karar almak. Ben kararı alırım, yöneticilerim uygular.” demişti. Sonra da kendisini yormadığını, işe geç gelip erken çıktığını, uzun öğle yemeklerinde iş sohbetleri yapıp, üst düzey ilişkileri nasıl yönettiğini anlatmıştı. Şirketin içinde bulunduğu konuları konuşmaktan çok, ülke sorunlarıyla ilgiliydi. Siyaset, ekonomi, teknoloji gibi konulardan konuşmayı severdi. Çok popüler bir yöneticiydi. Gazeteciler röportaj yapmak için peşinden koşarlardı. Doğrusu gıpta edilecek bir hayatı vardı.
O zamanlar ben de liderliğin böyle bir şey olduğunu zannediyordum. Lider dediğin şirketin vizyonunu, hedefini, stratejisini belirler ve sonra bir kenara çekilir, gelişmeleri takip eder, uygulamaya elini sürmezdi. Bu CEO‘nun yönettiği şirket, o zamanlar bulunduğu pazarda liderdi. Şirketin bu güçlü konumu, CEO‘nun her söylediğine farklı bir ağırlık katıyordu. Sanki her söylediğinde bir ‘keramet‘ vardı.
Fakat sözünü ettiğim şirket izleyen yıllarda sürekli pazar payı kaybetti. Şimdi pek kimsenin bilmediği; bilenlerin çalışmak istemediği bir konuma geriledi. Şirketin başarısız olmasında pek çok etken rol oynadı ama liderin bu tutumu baş rolü oynadı.
Yönetim kurulu salonlarında hedefler koyup, bunlara ulaşmak için strateji belirlemek yetmez. Uygulama, herkes tarafından yapılabilecek sıradan bir şey değil, işin özüdür. Ama buna rağmen strateji üzerine yazılmış kitapların sayısının bolluğuna kıyasla uygulama kitaplarının kıtlığı hayret vericidir. Oysa her iş sonuç almak için vardır, her liderin esas görevi sonuç elde etmektir.
Kendi hayatımızdan da bildiğimiz gibi karar almak ve plan yapmak başarmak değildir. Kaç kez kilo vermeye, sigarayı bırakmaya ya da spor yapmaya karar vermiş olursak olalım hatta bunların ayrıntılı planlarını (strateji) yapmış olursak olalım, bu kararları ancak hakkıyla uyguladığımız takdirde sonuç alırız. Uygulanmayan strateji yok hükmündedir.
Şirketlerde uygulama (icraat) hiç de sanıldığı gibi “alttaki insanların” söyleneni yaptıkları bir işten ibaret değildir. İyi bir uygulama için bazı ilkelere sıkı sıkıya bağlı kalmak gerekir:
- Uygulama kendiliğinden oluveren basit bir iş değildir. Uygulama, bir sistem ve disiplin işidir. Alınan kararın hayata geçmesi için kimlerin hangi sorumlu oldukları, işlerin hangi zamanda yapılacağı, bunların hangilerinin ardışık hangilerinin eş zamanlı yapılacağı gibi ayrıntılı bir planlamayı gerektirir. Doğru insaların seçilmesi, doğru iş bölümü yapılması, süreçlerin doğru tanımlanması gerekir.
- Şirketler insanların tek başlarına katiyen elde edemeyecekleri sonuçları işbirliği yaparak elde edebildikleri yerlerdir. Bunun sırrı ise her çalışanın kendi sorumluluğunu üstlenmesi ve işi sahiplenmesidir. Bu nedenle uygulama kalitesinin ve diğer çalışanlarla işbirliği yapma mecburiyetinin şirketin “kutsal” konuları olduğunu herkesin bilmesi gerekir. Uygulamayı ve işbirliğini yüceltmek, bunların şirketin en önemli konuları olduğu bilincini yerleştirmek şarttır.
- Karar alma ve uygulama birbirinden ayrı iki iş değildir. Bunlar ancak birbirleriyle etkileşim içinde olduğu zaman başarı sağlanır. Strateji saptayanların mutlaka uygulayıcıların fikrini sormaları; karar alanların da mutlaka uygulamayı gözlemeleri gerekir. Uygulama sırasında ortaya çıkan sorunlar, kararları gözden geçirmeyi gerektirir. Bu nedenle strateji ve uygulama iç içe geçmek zorundadır. Lider de uygulamanın en üst düzey sorumlusudur; sabırla ve özenle uygulama süreçlerini izlemek mecburiyetindedir. Bu sorumluluğu tamamen devretmesi kabul edilemez.
- Bir liderin uygulamaya vakıf olması ile yapılan her işe karışması arasında büyük fark vardır. Uygulamaya hakim olmak demek her işe karışıp her kararı almak değildir. Ayrıntılara hakim bir lider, birlikte çalıştığı insanları daha önce hiç düşünmediklerini düşünmeye sevk eder ve çözüm bulmaya yönlendirir. Sorduğu doğru sorularla, çalışanların doğruyu yapmalarını sağlar.
Bir şirketin başarılı olmasını sağlayan sadece iyi bir stratejiye sahip olması değildir. Uygulama disiplini ve işbirliği kültürüne sahip olmak en az strateji kadar önemlidir. Başarılı ve başarısız şirketler arasındaki en temel fark, uygulama kalitesi ve işbirliği anlayışıdır.
Günümüzde bilgi bolluğu ve bu bilgiye ulaşma kolaylığı sayesinde neredeyse bilinmeyen bir strateji kalmadı. Zaten bu nedenle bütün büyük şirketler uyguladıkları stratejileri kendi web sitelerinde açıklama şeffaflığını gösterirler. Eğer fark yaratmanın ve başarının anahtarı strateji olsaydı, bunlar herkese açık bilgiler olmazdı; sır gibi saklanırdı.
Başarılı olanla olmayan arasındaki farkı yaratan uygulamadır. Liderin görevi ise uygulama disiplinini hayata geçirmektir.
Bu konuyla ilgili aşağıdaki kitapları öneririm:
Jeffry Pfeffer & Robert I. Shutton. The Knowing-Doing Gap: How Smart Companies Turn Knowledge into Action, HBR, 1999
Jeffry Pfeffer & Robert I. Shutton. Hard Facts, Dangerous Half-Truths, and Total Nonsense: Profiting from Evidence-based Management, HBR 2006
Jeffry Pfeffer. Leadership BS: Fixing Workplaces and Careers One Truth at a Time HarperBusiness, 2015
Larry Bossidy &Ram Charan. Execution: The Discipline of Getting Things Done, Random House Business, 2011
Aslında çok basic bir Anadolu özdeyişi tüm bu makaleyi özetliyor gibi,hani o bildik,klişe atasözü,
”Lafla peynir gemisi yürümez”
Her zamanki gibi harika tespitler Temel Bey. Topluma ve iş dünyasına kattığınız değer için kendi adıma teşekkür ediyorum. Yazılarınızdan sizden daha önce aldığım izinle eğitimlerimde sürekli yararlanıyorum. Gösterdiğiniz kaynaklarla yeni bir yol açmanız da harika.
Çoğu zaman strateji geliştirmeden harekete geçmek kadar strateji geliştirip uygulamaya geçmemek de tehlikeli bir yönetim zaafı. Ben de bu inançla küçük danışmanlık şirketimin sloganını “Başarı için harekete geçin” olarak belirlemiştim.
Sevgi ve saygılarımla
Büyük bir şirketin kendi kendisini değiştirmesi mümkün olmadığı için de uygulamak için de danışmanlık firmalarıyla çalışmak gerekir.
Konudan bağımsız ancak bir sorum var: Dünyanın kaynakları bu kadar yokolma noktasına gelmişken, büyüme ve tüketime odaklı şirket politikaları hepimizi yokoluşa götürüyor. Ancak sistem içerisinde bir şirketin hedefi büyümek/ daha karlı olup masrafları azaltmak, başarısı buna endeksli ve danışmanlık aldıkları firmalar da sadece bu yönde destek verecek eğitim ve tecrübeye sahip. Ne olacak bu durumda, çok geç olmadan değişebilecek mi firmalar ve “pattern”lar, bu girdaptan nasıl çıkabileceğiz? Neye ve ne kadar ihtiyacımız var sorusunu ne zaman sorabileceğiz?
Teşekkür ederim.
“Bir liderin uygulamaya vakıf olması ile yapılan her işe karışması arasında büyük fark vardır.” bu cümleyi ülkedeki bütün marka liderlerinin masasına bırakmak lazım.
3 T kuralı, Talep, Takip, Tetkik. Tetkik durumunu zaten otomatik Takip getiriyor.